tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Durumsal Liderlik Hakkında Özlü Bir Yazı

7 seneye yakın süredir çalışmakta olduğum bu güzel şirkette çeşitli eğitimler aldım. Hem teknik konularda hem de davranışsal konularda Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen kişileri ile tanışma fırsatı bulum. Şirketime bana sunduğu bu imkanlardan dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır.

Bu eğitimlerden bazıları gerçekten çok etkiliydi. O kadar etkiliydi ki eğitimden çıkar çıkmaz öğrendiklerimi uygulamış ve çok pozitif geri dönüşler almıştım. Bu eğitimler, Sühan Bey’in verdiği Yönetim Yetkinliklerini Geliştirme Eğitimi, Nilhan Hanım’ın verdiği Atılganlık Eğitimi, Erdem Bey’in önderliğinde yaptığımız ve şirket dışında gerçekleştirilen tüm günlük uygulamalı eğitimler (Summitlerdeki eğitimler) ve son olarak da Bülent Bey’in verdiği Durumsal Liderlik (Çok Boyutlu Liderlik Eğitimi).

Durumsal Liderlik etkili bir liderlik sağlayarak, zaman içinde, performanslarının en üst düzeyine ulaşabilmeleri için, insanları geliştirme sürecidir. Kişinin belli bir amaç ya da görevdeki gelişim düzeyi (çeşitli yeterlilik ve bağlılık birleşimleri) ile liderin sağladığı liderlik stili (çeşitli direktif verici ve destekleyici davranış birleşimleri) arasındaki ilişkiye dayalıdır. Gelişim düzeyi kişiden kişiye, amaçtan amaca, görevden göreve değiştiğinden en iyi olarak tanımlanabilecek bir liderlik stili yoktur. Durumsal Liderlik bir ortaklık modelidir. Kişinin gelişim düzeyi, yeterliliği ve bağlılığına göre doğru liderlik stilini uygulama sanatıdır. (Çok Boyutlu Liderlik II – Makale – Blanchard)

Bu yazımda, jenerasyon arasındaki farklar, geleneksel Türk aile yapısı ve durumsal liderlikten bahsedeceğim. Durumsal Liderliğin sadece iş hayatında değil, hayatımızın tüm alanında kullanabileceğini anlatmaya çalışacağım.

X, Y, Z, Baby Boomer ve Sessiz Kuşak. Son zamanlarda jenerasyonlar arası iletişim konusunda bol bol makale okuyorum. Babamın benimle iletişim kurmakta yaşadığı zorluğu ben bugünlerde kardeşimle iletişim kurarken yaşıyorum. Babam BB jenerasyonun bir üyesi, Ben Y jenerasyonun ilk üyelerinden, kardeşim ise Y jenerasyonunun son üyelerinden biri. BB tarafından yetiştirilmiş olduğum için ve çevremdeki X jenerasyonu popülasyonu çokluğundan dolayı kendimi her zaman bir X jenerasyonu olarak görmüşümdür.

Ben (X), kurallara uyumlu, aidiyet duygusu güçlü, otoriteye saygılı, sadık, çalışkanlığa önem veren biriyim. İş yaşamımda çalışma saatlerine uyumlu olup iş motivasyonum yüksektir. Yaşamak için çalışırım. Teknolojiyi yakından takip ederim ama arada koptuğum olur.

Babam (BB), Teknoloji yaygın olmadığı için çoğu zaman işlerini kendi kendine yapmak zorunda kalmıştır. İş sadakati yüksektir. Çalışmak için yaşamıştır. En vurucu olan ise, önce çocuklarına daha sonra ise anne ve babalarına bakmışlardır. Sadakat ve kanaatkarlık duyguları yüksektir.

Kardeşim (Y), bağımsız olmayı seviyor (Bugünlerde trenle avrupayı dolaşıyor) Zaman kısıtlaması (gelecekte mesai saatleri) hoşuna gitmiyor. İş saatinden çok işe odaklanmayı seviyor. Önemli olan işin yapılıp yapılmayacağı olarak bakıyor olaylara. Örgütsel bağlılığı az, yani gelecekte çok iş değiştireceğini düşünüyorum. En büyük farkımız, sadece yaşamını sürdürebilmek için değil, daha rahat para harcamak için iş hayatında olmak istiyor. Bir de hemen yönetici olmak istiyor(lar)

Z jenerasyonunda olan yiğenime hiç değinmiyorum bile. Aile içinde bulunan bu 3 kuşakta yaşanan iletişim krizi gün geçtikçe daha da artıyor. Bunun bir sebebi de Türklerin geleneksel bir yapıda olmasından kaynaklanıyor. Bu geleneksel yapının engellediği açık iletişimden dolayı insanlar hep birbirleriyle kaçak dövüşen iletişimi tercih etmektedirler. Bunu biraz daha somutlaştırabiliriz. Babalar genelde oğullarıyla direkt konuşmayı çok uygun bulmazlar. Genelde annesi üzerinde konuşurlar. Anne bu durumda hem babayı hem de çocuğunu idare etmeye çalışmaktadır. Arada kalan kişi anne olur. İki tarafı da üzmek istemeyen anne, söylenenleri sansürleyerek ulaştırır. Bu da iletişim kalitesini düşürür. (Ama kavgaların önüne geçer) Bir diğer örnek ise kişilere hatalarını doğru zamanda söylenmemesidir. Ebeveynler bir hatayı gördüklerinde, iş yaşamındaki gibi 24 saat sonra geri bildirim vermezler. Çocuğun bir hata yapmasını da ha beklerler. Bu hatanın ardından bir önceki hata ve bunun gibi bir demet çocuğun önünde belirir. Bir çok hata yaptığını gören çocuk cevap veremez. Bu saatten sonra sadece itaat eder. Hatalarını öğrenir ama nasıl telafi edeceğini hiçbir zaman öğrenemez.

Aile içinde bulunan diğer bir problem ise, ebeveynlerin çocuklarına bir şey öğretirken genelde geleneksel yöntemleri kullanmasıdır. Evde bir işin yapılması istendiği zaman, çok fazla detay verilmez ve kendi kendine öğrenmesi beklenir. Diğer bir deyişle yüzme bilmediği halde açık sulara atarlar. Debelenip kendi kendine yüzmeyi öğrenmesini beklerler. Eğer boğulursa kendileri için bir fırsat doğmuş ve ebeveyne muhtaç olmuş olur. Öğrenmek için ona sorması gerekecektir ya da Ebeveyn çocuğuna kızmak için fırsat bulmuş olacaktır. Eğer o işi yaparsa ve başarırsa, kendinden bir parça olan bu çocuk kendini gururlandırmış olacak bu da büyük bir haz verecektir. Her iki durumda karlı olan ebeveyndir ve çocuk zarar görecektir.

Geleneksel aile yapısında bulunan iletişim kazaları, jenerasyon farklılıkları ve iş yaptırmaktaki deneysel yaklaşımların sonucunda, problemler ortaya çıkmaktadır. Aslında iş hayatına baktığımız zaman her bir departmanı aile olarak görebiliriz. Geleneksel Türk ailesinde görünen bu problemlerin, iş yaşantısındaki çoğu departmanda da yaşandığı aşikardır.

Durumsal Liderlik Eğitimi, hem iletişim kazalarının önüne geçmekte, hem jenerasyonlar arası iletişimi kolaylaştırmakta hem de iş yaptırmadaki deneyselliği ortadan kaldırmak için harika bir disiplindir. Bu eğitimi aldıktan sonra kişileri suya atıp boğulmalarını izlemek yerine onlara kolluk ve simit vererek köpekbalıklarının arasında sağ kalma mücadelelerini izlemek daha keyifli oluyor (:) Köpek balıkları çırpınmayan insanlara daha az saldırdığı bilinen bir gerçektir.) Şaka bir yana, durumsal liderlik sayesinde herkese aynı liderlik stilini uygulamaktan kurtularak, kişilerin hem motivasyonunu, hem özgüveninini hem bağlılığını (Özellikle Y jenerasyonunda olmayan bir şey) arttırarak iş bilgisini geliştirebilirsiniz. Aslında en büyük problemin kişilerin yetkinliğine göre doğru liderlik stili uygulamamamızdan kaynaklandığını görebiliriz.

Bu eğitimi aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Umarım tüm liderler bu problemleri anlar, özümser ve doğru tekniklerle bunlar çözebilirler.

Not: Bu yazı yazılırken http://www.acikbilim.com/2013/09/dosyalar/nesiller-ayriliyor-x-y-ve-z-nesilleri.html adlı siteden alıntılar yapılmıştır.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Üniversiteler ve Konferanslar – ODTÜ

Bu sene benim açımdan hem kariyer olarak hem de çevre edinme olarak çok verimli geçti. Bir çok projede başarılı sonuçlar elde ettik ve şirketimize milyon dolarlar kazandırdık 🙂 Aynı zamanda katıldığımız konferanslarda bir çok profesyonel ile tanışma fırsatımız oldu. Onların yaptıklarını başardıklarını öğrendikçe daha çok çalıştım ve daha çok başardım.
Bunun dışında bu sene çok güzel olaylar oldu. Üniversitelerle İş Birliği Projeleri (Back to School) – LC Waikiki yazısında bahsettiğim üzere üniversitelerle bir proje etkinliğimiz oldu. Bir sene boyunca çeşitli üniversitelerin Endüstri Mühendisliği bölümleri ile projeler yaptık. 5 üniversitede 40’nın üzerinde öğrenci ile tanıştık ve güzel başarılara imza attık. Back To School ismi ile başlayan programımızın ismi ProFashional Industry olarak değişti ve harika bir final sunumu ile tamamlandı. Bununla ilgili önümüzdeki günlerde de bir yazı yazmayı planlıyorum.
Bu yazımda, bu sene yaptığımız üniversite ziyaretlerimiz ve bu ziyaretlerimizde yaşadıklarımızdan bahsetmek istiyorum. Daha önce üç yazımda (Sektörde Matematik 1, Sektörde Matematik 2 ve ITU EMT) daha önce yaptığım konuşmalara yer vermiştim. Bu yazımda size nerelere gittik neler yaptık onlardan bahsedeceğim.

ODTÜ – Seminer – LC Waikiki ve Endüstri Mühendisliği Uygulamaları
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi – Konferans – Sektörde İş Geliştirme
İzmir Ekonomi Üniversitesi – Seminer – LC Waikiki ve Endüstri Mühendisliği Uygulamaları
Fatih Üniversitesi – Konferans – Tekstil Perakendesinde Endüstri Mühendisliği uygulamaları

ODTÜ
İtiraf etmek gerekirse ODTU benim hayalimdeki 2 üniversiteden bir tanesiydi. Ulaşılması imkansız olan ve sadece dahilerin gidebildiği bir üniversite olarak düşünürüm ODTÜ’yü. Bu tabi her bölümü için geçerli değil. Sadece Endüstri Mühendisliği için. Bu kanıya nereden mi vardım. TecrübEM adlı kitabı okuyunca çok etkilenmiştim. Sanırım oradan. (Tecrübem 1, Tecrübem 2)
LC Waikiki olarak üniversitelerle yapacağımız projeler kapsamında ODTÜ’yü ziyarete gitmiştik. Çok değerli iki hocamız Özgen Hanım ve Sakine Hanım bizi karşılamışlardı. Projelerimizi anlattık ve hangi projeyi bu sene birlikte yapacağımıza karar verdik. Ardından Özgen Hocamızın bize bir önerisi oldu. Bu dönem Seminer dersinde LC Waikiki’den konuşmacı olarak katılıp katılamayacağımızı sordu. Çok heyecanlanmıştım. Hayalimdeki üniversitede Seminer dersinde konuşmacı olacaktım.
Ardından tarih konusunda anlatık ve oradan ayrıldık. Kasım 2013’te Seminer için LC Waikiki’den 4 arkadaş ODTÜ’de Seminer vermek için yola çıktık. Şehir dışına sevdiğin arkadaşlarınla yolculuk yapmanın keyfi gerçekten farklı oluyor. İşte süper adamlar:

odtu_lcw_ekip

Sonuçta ODTÜ’ye gidiyorduk. ODTÜ gibi bir üniversitede basit şeyler anlatamazdık. Anlatacaklarımız hem LC Waikiki’yi doğru ifade etmeliydi hem de dinleyenleri bilgiye doyurmalıydı. Hem de sadece 40 dakikada olmalıydı. Sonuç olarak aşağıdaki sunum planını çıkardık.

odtu_lcw_konu

Ben her zamanki gibi basit kısmı anlattım. LC Waikiki’nin kim olduğunu, hikayesini, bugüne nasıl geldiğini, rakamları, gelecekteki hedeflerini, başarılarını, Tedarik Zinciri’ni, İş Analitiği’ni ve yaptığımız işlerden kısaca bahsettim. Ardından Besim Mağazalar Arası Transfer’de yazdığımız matematiksel modeli anlattı. Optimizasyondaki başarı hikayemizi ve bu yolculuktaki zorluklardan bahsetti. Son olarak Gürer, Rota Optimizasyonunu Tabu Search Algoritması ile nasıl çözdüğümüzü ve bu konu hakkındaki bilgimizden bahsetti. Hem Matematiksel Modellemeyi hem de Meta-Sezgiselleri anlatmıştık. Herkes çok etkilenmişti (ya da bize öyle geldi)

odtu_lcw_sunum

Buradan Özgen Hocama seminer için bize imkan tanıdığı için çok teşekkür etmek istiyorum. Farkında değil ama sayesinde bir hayalim gerçekleşti 🙂 Bir sonraki üniversite yazısında görüşmek üzere.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Yarım Kalmış Yazıları Tamamlama

Bu hafta biraz vaktim oldu ve siteyi inceledim. 2 probleme rastladım. Birincisi artık google’da birinci sırada çıkmıyordum çoğu aramada 🙂 İkincisi de çoğu yazım devam edecek denmiş ama yarım bırakılmış. Bu sebeple yarım kalan yazıları tamamlamam niyetindeyim. Neler yazacağım?
Öncelikle 6 ayı geride bıraktık. Geçtiğimiz günlerde bir çok üniversite ile çok güzel buluşmalarımız oldu. Bunlardan bahsedeceğim. Ardından yarım kalmış bir endüstri mühendisliği sunumumuz var, onu tamamlayacağım. Ardından yakın zamanda IBM’in bir konferansında konuşmacı olarak katıldım ondan bahsedeceğim. Şimdilik bu kadar yeter sanırım. Bunları yazsam bile iyidir.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Üniversitelerle İş Birliği Projeleri (Back to School) – LC Waikiki

Üniversite, Eflatun ve Aristo’nun hiçbir politik ve dini baskı unsuru olmadan öğrencileri ile felsefi tartışma yarattıkları ortamdan esinlenerek günümüze kadar evrensel ölçekte bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip kurumlar olarak “universitas” üniversite adını almışlardır. Üniversite felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varılabilirliğini sağlayan ortamlardır. (Wikipedia)

Üniversiteler, ülkelerin gelişmesi için vazgeçilmez kurumlardır. Askeri, finans, hizmet, sosyolojik ve daha sayamayacağımız bir çok alanda ülkeleri geleceğe taşır.
Bugün LC Waikiki Türkiye’de kendi sektöründe lider bir firmadır. Bu başarının elde edilmesi için iki unsura çok büyük yatırım yapılmıştır. İnsan ve Sistem. İnsan; bu başarıda şirketin en üst düzey yöneticilerinden, mağazadaki satış danışmanına kadar herkesin emeği vardır. Sistem; geleceğin teknolojilerini kullanarak sürdürülebilir ve kullanılabilir sistemler kurarak rakiplerimizin her zaman bir adım önünde olduk ve olmaya devam edeceğiz.

LC Waikiki olarak 2023 için bir hedefimiz var. Avrupa’nın en başarılı 3 giyim perakendecisinden biri olmak. Bunu başarmak için hepimiz buradayız ve bunun için çalışıyoruz. Mağazada ısrarla reyonları dağıtan müşterilere aldırmadan kat yapan satış danışmanı, rüyasında acaba yarın ne tasarlasam diyen tasarımcı, Pantolon Talor’u daha ucuza nasıl ürettiririm diyen buyer, bu depo bize yine küçük gelmeye başladı diyen lojistik merkez yöneticisi, kamyonundaki ürünleri mağazalara yetiştirirken ütüsü bozulmasın diye tümseklerden yavaşça geçen şöför ve sen sevgili okur… Hepimiz bu hedef için çalışıyoruz. Hepimiz bu firmayı daha ileriye götürmek, 2023 hedefini başarmak için çalışıyoruz.

Bunları yaparken gücümüzün yettiğince çalışıyoruz. Gücümüzün yetmediği yerlerde yardım almamız gerektiğini anlıyoruz.

Biz İş Analitiği ve İş Geliştirme Departmanı olarak geleceğin sistemlerini tasarlıyoruz. Sektörde bu işin en iyi nasıl yapıldığını öğreniyor ve Bu işin onlardan da daha iyi nasıl yapılacağını bulmaya çalışıyoruz. Bunları yaparken gücümüzün yetmediği durumlarla karşılaştığımız zaman bunları daha iyi yapan kişilere danışıyoruz ve yardım alıyoruz.

Uzun bir süredir üzerinde çalıştığımız ve şirketimize birçok açıdan çok büyük fayda sağlayacağını düşündüğümüz projemizi gururla açıklıyoruz. Geleceğin sistemlerinin yazılmasına ortam sağlamak için, şirketimize bilimsel ve akademik çalışmaların kazandırılması için, LC Waikiki firmasını daha iyi anlatabilmek ve ailemizin ne kadar büyük odluğunu herkese göstermek için ve LC Waikiki’nin çalışılmak için arzulanan bir şirket olmasını sağlamak için kapılarımızı üniversitelere açmayı planlıyoruz.

Üniversitelerle “Back To School” adı altında Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin bitirme tezlerine konu olacak projeler yaparak yukarıda saydığımız faydaları sağlayacağımızı düşünüyoruz.

Şu ana kadar Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Bilkent Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Fatih Üniversitesi ve Koç Üniversitesindeki öğretim üyeleri ile çeşitli toplantılar yapılmıştır.

Unutulmamalıdır ki, Bu projeler sayesinde hem öğrenciler hem üniversiteler hem LC Waikiki hem de devletimiz kazanacaktır. Aşağıda bu projelerden bazılarını bulabilirsiniz.

  1. Route Optimization
  2. Lojistik Merkez Yerleşim Projesi
  3. SKU (En alt seviye) ve Marka (En üst seviye) talep tahmini yapılması ve konsolide edilmesi
  4. Ürün yaşam Eğrilerinin Hesaplanması
  5. Mağaza kapasite ölçüm teknikleri ve yönetimi
  6. RFID Sistemlerinin Lojistik merkezde ve Mağazalarda kurulması ve fizibilite çalışması
  7. Mağazaların ürün yerleşim planının bilimsel tekniklerle belirlenmesi
  8. Mağaza personel Shiftinin belirlenmesi
  9. Kasa Kuyruk Simülasyonu
  10. Mağazalara yapılan sevkiyatın frekansının, satış kaybı ve maliyet çerçevesinde belirlenmesi
  11. Mağazalar arası transferin matematiksel modelinin kurulması ve çözülmesi

Bu sene, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Koç Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Fatih Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi ile

  1. Route Optimization
  2. SKU (En alt seviye) ve Marka (En üst seviye) talep tahmini yapılması ve konsolide edilmesi
  3. Mağazalar arası transferin matematiksel modelinin kurulması ve çözülmesi

Projelerinin bir kısmı bitti, bir kısmı devam ediyor. Öğrenciler harika zaman geçiriyoruz. Bu projenin şirketimize ve devletimize hayırlı olması dileğiyle 🙂

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Uzun Bir Aradan Sonra Tekrar Merhaba

Evet, uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. Bu yazmama olayı çeneme vurmuş durumda. Günün büyük bir bölümü konuşarak geçiriyorum. Bu sebeple bir an önce yazmalı ve çevremdeki güzel insanları rahat bırakmalıyım.
Blogu gezdim de, yarım kalmış o kadar çok yazı var ki! Hem Google’da eskisi kadar üst sıralarda da çıkmıyorum. Bu sebeple tekrar yazmaya karar verdim. Anlatacak o kadar çok şey var ki

Şimdi bir plan yapalım. Önce ben şu anda ne yapıyorum, ne durumdayım, işler nasıl gidiyor onu anlatan bir yazı yazacağım. Ardından şu anda çok keyif alarak üzerinde çalıştığımız bir proje hakkında bilgilendirme yazacağım. Sonrasında bu projedeki tecrübelerimi anlatan bir yazı daha yazacağım. Şirkette işler nasıl gidiyor, ekip ne durumda bunları da anlatmak lazım. Tabi sektörden haberlere de yer vermek lazım. Bunlardan sonra yarım kalmış yazıları tamamlamaya çalışacağım. Bu arada blog üzerinden bana ulaşan kişilere verdiğim cevaplardan yaptığım derlemeleri buraya ekleyeceğim.
Vay be. Buradan en az 15-20 tane yazı çıkar.
Evet şimdi başlayalım 🙂

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

İTÜ – EMT ve Hayal Kırıklığı

30 Haziran 2013 Pazar günü İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) Endüstri Mühendisliği Topluluğu’nun (EMT) kongresine şirket olarak sponsor olduk. Sponsor olduğumuz için kongrede 1.5 saatlik (45 dakika + 45 dakika) iki farklı konuşma yapmamıza imkan sağladılar. Öğrencilerle bir arada olmayı, onlara tecrübelerimden bahsetmeyi hep çok sevmişimdir. Siz buna ister üniversite hayatını özlüyor deyin isterseniz de öğretme güdüsü depreşiyor deyin hiç fark etmez. Sonuç olarak tekrar üniversitede olmak gerçekten çok büyük bir mutluluk benim için.

Her şey 1 ay önce, iki öğrencinin şirketimize sponsorluk için gelmesiyle başladı. Şirketimiz sektörde hızla büyürken, üniversitelerle de bağlantısını kuvvetlendirmeye çalışıyor. Bunun en büyük örneği, 24 Haziran 2013 tarihinde Bilkent Üniversitesinde yapılan “Seventh Annual Workshop on Supply Chain and Logistics” zirvesinde konuşmacı olarak katılmamızdı. Farklı üniversitelerden Öğretim Üyeleriyle tanışma fırsatı bulduğumuz bu organizasyonda, sektörde bilimsel alana yatırım yapan firmaları da görmek bizi mutlu etti. Fakat İTÜ’deki kongre hiç beklemediğim gibi oldu.

Daha önce Eskişehir OsmanGazi Üniversitesi’nde (ESOGÜ) Matematik ve Bilgisayar Kulübünün (MBK) organize ettiği “Sektörde Matematik 2011” (buradan ve buradan okuyabilirsiniz) organizasyonu benim için bir ilkti. Bu iki organizasyonu kıyasladığımda ESOGÜ MBK’nın ne kadar harika bir organizasyon olduğunu çok daha iyi anlıyorum. Bu yazımda bu iki organizasyonu kıyaslayacağım ve İTÜ EMT’nin neleri yanlış yaptığını yazmaya çalışacağım. Bu sadece bir eleştiridir. Kırıcı değil yapıcı bir yazı olacaktır. Umarım ilgili kişiler dikkate alıp ders çıkarır.

Her yaptığımı işte olduğu gibi bu kongredeki konuşmama çok büyük önem verdim ve titizlikle bir sunum hazırladım. Sunumum konusu Sektörde Endüstri Mühendisliği uygulamasıydı. Sunum başlığımda “Ördek, Pancu ve Endüstri Mühendisliği”ydi. Sunum başlığını uzun süre düşündüm. Ekibimdeki kişilere sordum. En son ilgi çekici olmasından dolayı bunu seçtim. (Merak uyandırıcı değil mi 🙂 ) Sunum hazırlığına 10 saat kadar bir süre harcadım. Bunların çoğunu işlerimi aksatmamak için ekstra mesailerde yaptım. Söylemek istediğim özen gösterdim. Sayfalarca metin okudum. Sonuçta bence çok güzel bir sunum çıktı. Sunumu ekibimdeki arkadaşlara sundum ve onların geri bildirimi ile çok daha güzel bir hal aldı. Artık sunuma hazırdım ve pazar gününün gelmesini bekledim.

Program şu şekildeydi. Pazar günü saat 12:15’de şirketimizden üst düzey bir yönetici 5 dakikalık bir sunum yapacak ardından ben sözü alacağım ve sunumumu gerçekleştirecektim. 45 dakika bana az gelse de bir şekilde anlatmak istediklerim için yeterli bir süreydi. Sabah 10:15 gibi evden çıktım ve yolda ekibimdeki uzman arkadaşım Yavuz ile buluşup İTÜ’nün Maslak kampüsüne geldik. Kampüste bizi karşılayan olmadı. Öğrencilerin yoğunluğu olduğunu düşündüm ve kampüsün içinde dolaşmaya başladık. Kampüste kongrenin olacağı yeri gösteren hiç bir tabelada olmadığı için kampüsteki bir kafeteryaya oturup çay içerek sunum saatini beklemeye başladık. Sunum saati yaklaşınca şirketimizden görevli olarak gelen kişiyi arayarak sunumun yapılacağı salona geçtik. (Güvenlik görevlilerinden yardım alarak salonu bulduk) Salonun girişinde şirketimizin üst düzey yöneticisi ile 5 dakikalık hoşbeşin ardından salona girdik.

Kongreyi düzenleyenlerden bir açılış konuşması bekliyordum. Yapılmadı. Şirketimizden gelen yöneticimizin takdim edilmesini bekliyordum. Yapılmadı. Kendisi sahneye geçti ve sunumunu yaptı. Burada belirtmek istediğim bir kaç nokta var. Bunlar belki size ufak ayrıntılar olarak geliyor fakat bunlar çok önemli. Sektörden ki, Türkiye’nin perakendede lider firmasından üst düzey bir yönetici geliyor, açılış konuşmasını bir yana koyun o kişinin ismi bile takdim edilmiyor. Bu bence çok büyük bir eksiklik. İkinci en büyük eksiklik katılım. Sponsorluk için gelindiğinde sayının en az 90 kişi olduğu söylenmişti fakat katılım 30-40 kişiyi ne yazık ki geçmiyordu.

Şirket Yöneticimizin sunumu başladı ve en büyük hayal kırıklığım işte o anda oldu. Dinleyicilerin çoğu uyukluyor hatta uyuyordu! Evet yanlış duymadınız uyuyordu! Kendimi öğrencilerin yerine koyuyorum ama ne yazık ki çok mantıklı bir açıklama yapamıyorum. Yöneticimizin sunumu bittikten sonra sıra benim sunumuma geldi. Bir hayal kırıklığı daha. Sahneye kongre görevlilerinden kimse çıkmadı ve beni de takdim etmedi. Ben yavaş yavaş sahneye çıktım. “Ara vermek istiyor musunuz yoksa ben de sunumumu yapayım mı?” dedim. Boş gözlerle bana baktılar. Peki o zaman diyerek sunumuma başladım. Senelerdir sunum yaparım, onlarca eğitim ve yüzlerce sunum yaptım. Ama bu sunumdaki gibi sunumumu hemen bitireyim ve gideyim dediğimi hatırlamıyorum. Arada dinleyen iki elin parmağını geçmeyen öğrencilere olan saygımdan sunumumu beklediğimden çok daha kısa bir sürede bitirdim (25 dk.!)

Sunum süresince can alan yerlerde beklediğim tepkileri alamamam ve sunum sonrasında soruların çok az olması zaten dinlenmediğimi gösteriyordu. Özellikle sunum süresince bazı kişilerin 8. uykularında olduklarını görerek sunum yapmak inanın çok zordu. Sunum bitti ve yine görevlilerden kimse gelmedi. Ben de “Teneffüse çıkabilirsiniz” gibi çok klişe bir söz ile onlarla iletişim kuramadığımı belirterek sunumu kapadım.

Kongreye sponsorluk anlaşması için gelen 2 öğrenciden sadece biri oradaydı. Her şeye kendisi koşturuyordu ve ne yazık ki yeterli olmuyordu. Bir ekibin olmaması, iyi bir planın ve programın olmaması başarısız bir organizasyona neden oluyordu. Sunumun yapılacağı salonun havasız olması ve mikrofon ve sunum aleti gibi envanterlerin organizatörlerin suçu olmadığı için bunlar hakkında yorum yapmıyorum.

Amacım, öğrencilere okudukları bölüm olan Endüstri Mühendisliğini daha iyi anlamalarına yardımcı olmaktı.
Endüstri Mühendisliğini, tanımaları, anlamalarını ve bundan haz almalarını sağlamak istiyordum. Sektörde Endüstri Mühendisliğinin ne iş yaptığını öğrenmelerini istiyordum. Çalıştığım firmada ve Perakende sektöründe Endüstri Mühendisleri ne yaptığını öğrenmelerini istiyordum. Onları etkilemek istiyordum. Ama bunu başaramadım. Bunu başarmak için ne kadar iyi hazırlanmış olsam da, iletişim kuramadım ve şu anda sadece iğneyi kendime batıracağım. Çuvaldızı zaten yukarıda yazdıklarımla organizasyona batırdım.

Organizatörlere sadece şunu söylüyorum. Bizim sunum yapmamız istenmiyor ve programı bozan bir aktivite olarak gözüküyorsa idi bunu en başta belirtmeliydiniz. Ben üzülmezdim, bu yazıyı yazmazdım ve sizi de üzmezdim.

ESOGÜ MBK’da ise ne olmuştu kısaca hatırlayalım. Organizasyon için benimle tam 4 ay önce iletişim kurulmuştu. Eskişehir’e ulaşımım 2 hafta öncesinden ayarlanmıştı. Otobüsten indiğimde bir delikanlı ve bir hanımefendi beni karşılamıştı. Özel araçla bana özel 4 saatlik bir Eskişehir turu yapılmıştı. Üniversitede sunumum öncesinde kuliste hazırlanma fırsatı verilmişti. Sunum için hala nerden bulduklarını bilmediğim çok güzel bir anıtım ile izleyicilere takdim edilmiştim. Sunumumun ardından teşekkür ve plaket takdimi yapılmıştı. Ardından tekrar İstanbul’a dönüşüm için otogara kadar eşlik edilmiştim. Bunların haricinde 1 gün daha ikamet etmem için ısrarlarını, en güzel yemekleri yediğimizi, gezmediğimiz yerin kalmadığını ve Sunumdan önce birçok görevli ile tanışma ve sohbet etme imkanı bulduğumu yazmıyorum. İlgili yazıları okursanız ne kadar başarılı bir organizasyon olduğunu siz de anlayabilirsiniz. Buradan Recep ve Esma başta olmak üzere tüm organizasyon ekibine tekrar teşekkür ediyorum.

Sonuç olarak, organizasyon sınıfta kaldı. Kendim ve şirketim için Çıkardığım dersler ise şunlar,

  • Firmamın sponsor olmadan önce çok daha detaylı bir ön çalışma yapması
  • Organizasyonun tüm programının detaylı olarak öğrenilmesi
  • Katılımcı sayısı konusunda daha hassas olunması
  • Organizasyonu kaç kişilik bir ekibin yönettiğinin öğrenilmesi gerektiğini ders olarak aldım.

Bunun dışında, 45 dakikalık sunumda kimseye hayatın şifresini ya da endüstri mühendisliğinin detaylarını anlatamazsın. Fakat bu ve bunun gibi sunumları fırsat olarak görmek gerekiyor. Hem şirketler hem öğrenciler. Ama özellikle öğrenciler. Çünkü mezun olduklarında, konferansta dinledikleri o şirketlerin kapısı çalacaklar. Kapıyı çaldıklarında bırakın Üst Düzey bir yöneticiyi, benim gibi normal bir yönetici ile bile görüşemeyecekler. Kapı açılırsa sadece IK Uzmanı ile görüşecekler. Bu sebeple Üniversitelerinin ve katıldıkları organizasyonun değerini bilmelerini tavsiye ediyorum.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Moda Perakendesi – Kısa Kısa Haberler

Yakın Zamanda gerçekleşen Moda Perakendesindeki gelişmelerden bahsedelim. Çalıştığım sektörde ne oluyor ne bitiyor hem haberdar olalım hem de haberdar edelim.

Boyner, YKM’yi satın aldı
YKM 190 milyon liraya satıldı. Boyner Holding YKM’nin yüzde 63 hissesini 190 milyon liraya satın aldı. 1950 yılında İstanbul Sultanhamam’da kurulan YKM’nin şu anda 32 ilde 64 mağazası, 4 bine yakın çalışanı, 1,000’in üzerinde iş ortağı bulunuyor.
Şirketin perakendecilik sektörüne getirdiği bir çok yenilik bulunurken, İlk taksit sistemi, ilk mağaza kartı ve ilk çok katlı mağaza uygulamaları bunlar arasında yer alıyor.
Kaynak: Hürriyet

AY Marka Mağazacılık 2012 yılında ciroda yüzde 32 büyüme hedefi koydu
Bünyesinde NetWork, Fabrika, Que, Divarese, T.box, Arzu Kaprol ve Beymen Business markalarının perakende operasyonlarını barındıran AY Marka Mağazacılık, 2012 yılında ciroda yüzde 32 büyüme hedefi koydu. 2007’de Altınyıldız bünyesinden ayrılarak 7 markayı yıllar içinde bir araya getiren AY Marka Mağazacılık, 2011’i yaklaşık 360 milyon lira ciro ile kapattı. AY Marka Genel Müdürü Eren Çamurdan, “2007’de 16 bin 700 metrekare olan toplam metrekare büyüklüğünü yüzde 140 artırarak 2011’de 40 bin metrekareye çıkardık. 2007’de 101 olan mağaza sayısını ise 2011 sonunda 218’e ulaştırdık” dedi.
Kaynak: Hürriyet

Spor devi ilk mağazasını Diyarbakır’da açtı
Avrupa’nın en büyük spor perakende mağazası zinciri Sport 2000 International GMBH, Türkiye’deki ilk mağazasını Diyarbakır’da açtı.
25 ülkede toplam 3 bin 500 mağazaya sahip olan zincir ilk mağazası Diyarbakır’ın en büyük alışveriş merkezi Ninova Park’ta hizmete girdi.
Kaynak: Sabah

Lc Waikiki’den uluslararası kariyer fırsatları
Hazır giyim sektörünün lider markası LC Waikiki, üniversite mezunu çalışanlarına yurt içinde ve yurt dışında pek çok kariyer fırsatı sunuyor.
Tema Mağazacılık Uluslararası İnsan Kaynakları Direktörü Esra Altun, üniversite mezunlarının LC Waikiki’de kariyer hayatlarına başlayıp, yapılandırılmış bir eğitim programından geçerek, yurtiçinde ve yurtdışında oldukça iyi pozisyonlarda çalışma imkanı kazandıklarını belirtti.
AIESEC Türkiye tarafından Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi’nde düzenlenen İnteraktif Eğitim Semineri’ne Tema Mağazacılık İnsan Kaynakları Koordinatörü Edward David Southall ile Uluslararası İnsan Kaynakları Direktörü Esra Altun katıldı.

Online moda alışveriş dünyasında dev buluşma
Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni, Türkiye’nin en saygın ve büyük medya gruplarından Doğuş Yayın Grubu’na ait olan enmoda.com adlı özel alışveriş sitesi ile ortaklık kurdu.
Doğuş Yayın Grubu ile yapılan ortaklıkta işin yönetimi, konusunda uzman olan ve hisselerin coğunluğuna sahip olan markafoni’ye bırakıldı. Bünyesinde Vogue ve GQ gibi moda dünyasına yön veren dergileri bulunduran Doğuş Yayın Grubu ve Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni, güçlerini birleştirerek enmoda.com’u modanın merkezi haline getirecek.
Türkiye’nin lider e-ticaret grubu markafoni’nin Doğuş Yayın Grubu’na ait enmoda.com’un hisselerinin yüzde 75’ini satın almasıyla online moda alışveriş dünyası, önemli bir ortaklığa sahne oldu. Bünyesinde Türkiye’nin ilk ve lider özel alışveriş kulübü markafoni.com, Türkiye’nin en büyük online ayakkabı mağazası Zizigo.com, parfüm ve kozmetik alışveriş sitesi MissPera.com’u da bulunduran markafoni Grubu, enmoda.com ile moda denince akla ilk gelen e-ticaret holdingi olma yolunda önemli bir adım atacak. enmoda.com trendleri takip eden değil, yaratan bir site olarak yoluna devam edecek!

Güçlü kadronuz yoksa marka olamazsınız
LC Waikiki markasıyla ün yapan Taha Group’un Genel Koordinatörü İsmail Hakkı Kısacık, Kayserili işadamlarına marka olmanın sırlarını anlattı.
Markalaşmanın çok zor olduğunu belirten Kısacık, “Firmalar markalaşmak istiyorsa bunun birkaç adımı vardır. En önemlisi de insan kaynağıdır. İnsan kaynağının kalitesi üründe ve hizmetteki kaliteye yansır.” dedi. Kayseri Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD) tarafından düzenlenen ‘Markalaşma’ konulu konferansa katılan İsmail Hakkı Kısacık, dünyada bilinen bir marka olan LC Waikiki’nin 1996 yılında isim hakkının Fransızlardan kendi gruplarına geçtiğini hatırlattı. Bundan sonraki süreçte de yatırımların devam ettiğini ve uluslararası düzeyde önemli mesafe kat ettiklerini belirtti.
Kaynak: Zaman

Erkek alışverişte kadını katlıyor!
W Collection Genel Müdürü Gökay Erol: Erkek bir seferde kadının 3 katı kadar para harcıyor.
Vakko Holding kuruluşu olan W Collection, bu sezonla birlikte aralarında Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve eşi Beyhan Bağış’ın Kanyon Alışveriş Merkezi’nde bulunan mağazasının da yer aldığı toplam 15 mağazada kadın koleksiyonunu piyasaya çıkardı. İlk mağazasını 2003’te açan ve 28 mağazaya ulaşan W Collection’ın ilham kaynağı ise eş veya erkek arkadaşları için alışveriş yapan kadınlar oldu.
Erol, W Collection’a kadın koleksiyonunu eklerken ulaşılabilir fiyatta kalmaya dikkat ettiklerini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü perakendeciler bilir ki, kadınlar sevdikleri/alışveriş yaptıkları markalara sezonda ortalama 4 ile 6 kez ziyarette bulunurlar, erkeklerin ortalaması ise 1 maksimum 2 kez. Ama ortalama alışveriş rakamlarına baktığınızda erkekler tek seferde kadından 3 misli fazla para harcıyor.”
Kaynak: Habertürk

Haberler http://www.perakendebulten.com adlı siteden özetlenmiştir.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Bir mülakat sorusu: “Evinizde örümcek görseniz ne yaparsınız?”

Orjinal Metin
http://www.zeynepmengi.com/2012/03/bir-mulakat-sorusu-evinizde-orumcek-gorseniz-ne-yaparsiniz/
adlı siteden alınmıştır.

Suyunu bu yazının bazı yerlerin kendi yorumlarını eklemiştir. Orjinal metinde hiç bir değişiklik yapmamıştır. Yazarın kendi eklediği kısımlar “italic” fontuyla yer almaktadır.

İK uzmanları mülakatlarda artık sadece iş veya işle ilgili sorular sormuyor. CareerBuilder’ın yaptığı bir araştırma, İK’cıların mülakatlarda daha ilginç sorular sormaya başladığını gösteriyor. Bu sorulara verilen cevaplar adayın kişiliğini gösterebiliyor.

İşte insan kaynakları uzmanları tarafından sorulan en ilginç sorulardan birkaçı. Tabii ne anlama geldikleriyle birlikte.

Soru: UFO’lara inanır mısınız?
Adayı şoke edebilen tipik bir sorudur. Aynı zamanda tuzaktır da. Sakın soruyu Uzay Yolu veya Yıldız Savaşları’na inandığınızı anlatarak cevaplamayın. İşle ilgili bağlantı kurmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Becerebiliyorsanız bu pozisyonda ne kadar uygun olduğunuzla da bağdaştırın. Cevabınız şu şekilde olabilir mesela: “UFO’lara inanmıyor olabilirim, inandığım şey ise iş hayatında her şeyin olabileceğidir. Bir müşteri tarafından 10 kere reddedilsem de bu olmayacağı anlamına gelmez.”

Suyunu: UFO’lara inanmam. UFO’lar hayali varlıklardır. Ne kadar hayalperest bir insan olursam olayım gerçeklerle yüzleşmeliyiz bence. Hem UFO’lar var olsaydı şu ana kadar neden dünyaya hiç gelmediler. İş ile alaka kurmak gerekirse, Bir sistem analisti UFO’ya inanmasa bile analiz edebilmelidir. UFO’ların dünyaya ne zaman saldıracağını tahmin edebilmelidir. Biz zaten hep afaki şeylerle uğraşıyoruz. UFO’da gerçek olmadığına göre tam bize göre aslında.

Soru: Hiç odadaki en aptal insan durumuna düştünüz mü?
Dürüst olalım. Herkesin başına böyle bir şey gelmiştir. Öyle olmamış gibi davranmayın veya yalan söylemeyin. Şu şekilde bir cevap verebilirsiniz: “Tabii ki. Her zaman en iyi veya en akıllı olamayız. Bunu lehimize kullanabiliriz ama. Birbirimizi tanımak, kimin hangi işi iyi yaptığını bilmek takım çalışmasında birçok fayda sağlayacaktır.”

Suyunu: Odadaki, arabadaki, sokaktaki, okuldaki en aptal insan durumuna düştüm. Gereksiz açıklamaları sevdiğim için sanırım. Aslında bana göre gereksiz değildir. Detaylardır ve ayrıntılardır. Çok sıkmadan detayları belirtmek isterim. Bu normal hayatta aptal durumuna düşürebiliyor insanı. Ama iş yerinde en aptal insan olmadım hiç bir zaman. Aptal bile olduğumu düşünmüyorum.

Soru: Kötü havalarda araba kullanabilir misiniz?
Burada aslında sordukları şey baskı altında çalışıp çalışamayacağınız. Bu soruya vereceğiniz cevap da şöyle olabilir: “Bazen kötü havalarda araba kullanmak bir zorunluluktur. Böyle durumlarda daha iyi odaklanmak, sabırlı ve temkinli olmak gerekiyor. Zordur ama imkansız değildir. Birazcık çabayla güvenli bir şekilde varacağınız noktaya ulaşabilirsiniz.“

Suyunu: Araba kullanmaktan çok zevk alan bir insanım. Hava kötü ya da iyi hiç farketmez ortamın koşullarına göre gerektiği gibi kullanırım. Hava güzelken hızlı, kötüyken yavaş. Her zaman temkinli. Tabi hava şartlarına uygun ekipmanlarda çok önemli. Mesela Kar yağıyor ve yerler kar ise, Kar lastiği ya da zincir olmalı, antifirizli cam suyu olmalı. Motorin ve yağların donmaması için gerekli katkı malzemelerinde önceden koyulmuş olmalıdır. Ek olarak sarı camlı bir gözlükte görüşünüzü daha iyi yapacaktır. Sonuç olarak hem tecrübeli hem de iyi bir şöför arıyorsanız ben burdayım.

Soru: Pişirir misiniz alır mısınız?
Satın almanın veya pişirmenin avantajlarını anlatmak yerine neden bunu tercih edeceğinizi anlatın. Eğer pişiriyorsanız malzemeleri bir araya getirip herkesin sevebileceği bir şey yaratmayı sevdiğinizi söyleyebilirsiniz. Eğer satın alırım diyorsanız kaynaklarınızı ve zamanınızı verimli kullanmayı tercih ettiğinizi söyleyebilirsiniz.

Suyunu: Pişirmek her zaman birinci tercihimdir. Çünkü Pişirmek bir sanattır. Hazır aldığın yemeklerde kullanılan malzemelerin kalitesinden tutun da aşçının becerisine kadar herşey etkilidir. Şunu sorabilirsiniz. “Sen ne kadar iyi bir aşçısın?” Ben istenilen yemeği en iyi şekilde yapabileceğime inanıyorum. Yenilecek üründeki malzemelerin satın alımından tutunda kullanılma miktarı benim elimde. Zamanı verimli kullanamayacağımı düşünüyor olabilirsiniz. Sonuç olarak dışarıdan bu yemeği yemeğe alışmak mı, yapmayı öğrenmek mi diye sormak isterim size.

Soru: Size bir tuğla versem, o tuğlayla ne yapardınız?
Bu da vizyon ve girişimle ilgili bir soru. Cevabınız şu olabilir: “Eğer bana bir tuğla verirseniz, çıkıp daha fazla tuğla ararım, dikkat çekici, ilginç bir şey inşa etmek için daha değişik boyut ve renklerde tuğlalar bulurum.”

Suyunu: Bu soruya “Başka tuğlalar bulup ev yapmak için çalışırım” demekten başka bir cevap bulamıyorum. Şimdi o tuğlayı kırıp, kırılan parçaları toz haline getirip, deniz suyu koyduğum şişeleri renklendirmek için kullanırdım mı diyim. Amacınız nedir sayın İnsan Kaynakları yöneticisi. Bu sorular içindeki en gereksiz soru olarak görüyorum bu soruyu.

Soru: Kurallar yıkılmak için midir?
O kuralların konmasının mutlaka bir nedeni vardır. Sorumluluk, denge ve kontrol ve işlerin düzgün ilerlemesini sağlamak. Kurallara uyduğunuzu söyleyebilirsiniz ama şunu ifade etmekten de çekinmeyin: Zamanı geldiğinde kurallar esnetilebilmeli.

Suyunu: Kurallar yıkılmak için değil uyulmak içindir. Kuralın kimin tarafından ne için koyulduğu çok önemlidir. Sigara içilmesi yasak bir yerde para cezası olsa bile sigara içemezsiniz. Ama bazı kurallar vardır ki bu kurallar acil durumlarda yok sayılabilir. Mesela otobanda 120km/s olan hız sınırı, hasta olan çocuğunuzu hastaneye yetiştirmek için dikkate alınmayabilir. Sonuç olarak kuralın esnetebilmesi durumsaldır.

Soru: Eğer bir süper gücünüz olsaydı, ne olmasını isterdiniz?
Bu soruyu zekice yanıtlamalısınız. İster uçmak istediğinizi söyleyin ister görünmez olmayı, profesyonel hayatla bağdaştırabileceğiniz maddeler olsun. Seçeceğiniz süper güç mutlaka kurumun lehine olsun, çalıştığınız yere faydanız dokunsun. Mesela akıl okuma gücünü seçtiniz. Bunu müşterileriniz için daha iyi sonuçlara ulaşmak için kullanacağınızı ekleyin.

Suyunu: Süper güçler. Düşününce aklıma gelen en süper güçler şunlar. Görünmezlik, Duvardan Geçme, Uçmak, Acıyı hissetmeme, Şekil değiştirme, Akıl Okumak, vs. Bu sorunun cevabını her insan bir kere düşünmüştür. Açıkçası Duvardan Geçme + Görünmezlik + Akıl Okuma kombinasyonu sanırım çok ideal bir karışım olurdu. Bunu iş ile alakalandırmamı bekliyorsunuz sanırım. Duvardan Geçerek zamanımı en iyi şekilde kullanmak ve ulaşmak istediğim yerlere kuşbakışı mesafelerde gitmek istediğimden. Görünmezlik müşterilerimin alışkanlıklarını anlamak ve bir nevi CRM faaliyetlerinde bulunmak için. Akıl okumak da benim hakkımda ne düşündüğünü anlamak için yani işim ve verdiğim hizmet kalitesini anlamak için.

Soru: Evinizde bir örümcek görseniz ne yaparsınız?
Mülakatı yapan kişi burada tepkinizi ölçmeye çalışır. Şöyle bir cevap yerinde olabilir: “Örümceği olduğu yerde bırakırım. Çünkü bu gibi küçük şeylere takılmam” veya “Bir başkasından bu konuyla ilgilenmesini rica ederim, böylece daha önemli işlerle ilgilenebilirim. “

Suyunu: Örümcek mübarek bir hayvandır. Ve her şeyden önemlisi o da bizim gibi bir canlıdır. Bir gazete parçasıyla alırım ve camdan dışarı atarım. Tabi siz Avustralya’nın kırsal bir bölgesinde oturuyorsanız ve evinizde elim kadar bir tarantula var ise durum biraz daha farklı. Bu durumda ya siz bu duruma alışık olduğunuz için onu alıp camdan dışarı atarsınız ya da zaten sizin evcil hayvanınızdır alıp seversiniz.

Kaynak: Jobs.aol.com

tarihinde yayınlandı 3 Yorum

Yaptığı işten usananlar için pratik öneriler

Her sabah erkenden kalkıp gece geç saatlerde eve dönmekten sıkıldınız mı? Özellikle de özel sektörde çalışma saatleri çok uzun sürdüğü için herkes aynı sorundan şikayetçi. Peki bu durumda neler yapabilirsiniz, tüm gün işinize nasıl konsantre olabilirsiniz?

Lifehacker isimli internet sitesinde yer alan habere göre, işte işyerinde aktif kalmanızın yolları:

1. Sadece bırakın: Eğer işyerinizde son noktaya geldiyseniz, çıkış planı oluşturmaya ihtiyacınız var demektir. Ancak, ev kiranızı ödemek için bu işte kalmanız gerekiyorsa ve bu sektörde hemen yeni bir iş bulamayacağınızı düşünüyorsanız bir süre daha devam edip para biriktirin. Biraz dinlenmek için birkaç gün izin alın. Bir taraftan da yeni bir iş aramaya başlayın.

2. Patronunuzla anlaşmayı öğrenin: Patronunuzla baş etmenin yolu biraz mesafe oluşturmaktır. Patronunuzdan daha iyi olmak için onunla çılgın bir yarışa giymeyin. Çünkü, o bu konuda daha iyidir.

3. Dengeyi bulun: Küçük, stratejik değişiklikler dengeyi bulmanızda büyük farklar oluşturabilir. Karşınıza çıkan her engelde işinizi değiştirmeyi düşünmek yerine, sahip olduğunuz işe bağlanın, küçük detaylara daha çok önem verin. Sizi mutlu eden anları not alın ve bu çizgiler üzerinden ilerleyin. Büyük kararlar kısa bir süre için memnuniyet verir, ancak eğer küçük problemleri büyütürseniz ve mutlu olduğunuz anları görmezden gelirseniz, bu durum hep tekrarlar.

4. İş arkadaşlarınızla iyi geçinin: İşinizden nefret ederseniz, her şeyden nefret edersiniz. İşyerinde sorunlarınızı ya da mutluluğunuzu paylaşabileceğiniz arkadaşlarınız varsa, sıkılmazsınız ve işte daha başarılı olursunuz. Hatta bir araştırmaya göre, işyerinde arkadaş sahibi olmanın ömrü uzattığı açıklanıyor.

5. Biraz esneklik isteyin: Patronunuzdan fazladan bir esneklik isteyin. Yaptığınız iş buna uygunsa çok gerekmedikçe evden çalışın. Bu sayede kendinizi biraz daha rahat hissedebileceksiniz.

6. Negatif düşüncelerinizi bastırın: İşiniz hakkında şikayet etmek eğlenceli olabilir. Çünkü burada içinizde biriktirdiklerinizi dışarı atıyorsunuz. Fakat, asabiyetinizi göstermek ise öfkenizi daha da kötüleştirecektir. Eğer bu negatiflik iş arkadaşlarınıza da yayılırsa, bu durumu daha kötü hale getirir. Şikayet etmek yerine çözümler üzerinde düşünün. Bu sorunları çözmek için yollar bulmaya çalışın. İşyerinizdeki işleyişi değiştiremiyorsanız, problemlerle baş etmenize yardımcı olacak yolları düşünün.

7. Sağlıklı olun: Ruh ve akıl sağlığınızın dengeli olması halinde, yapamayacağınız şey yoktur. İşe yeni başlayanlar, her gece ne zaman yatacağınıza karar verin ve bunu sürekli uygulayın. Haftada 3-4 kez uygulayabileceğiniz bir egzersiz bulun ve yapın. Ucuz ve sağlıklı yemekler yapmaya başlayın. Her gün kendinize belirli bir zaman ayırın ve hiçbir şey yapmayın, dinlenin. Gerekirse bunların hepsini yapmak için bir plan oluşturun.

8. Kötü günlerden sakının: Bir dizi küçük engeller ortaya çıktığında genellikle bunlar sizin için kötü günlerdir. O gün her şey normal halinden daha kötüye gidiyor gibi görünüyorsa, bir adım geri gidin ve neler olduğuna bakın. Küçük engellerin gününüzü mahvetmesine izin vermeyin. Eğer durumlara gerçekçi bir şekilde bakarsanız, potansiyel bir kötü günü başlamadan durdurabilirsiniz.

9. Kendinizi işinize verin: Muhtemelen zaten bunu bedenen zaten yapıyorsunuz. Eğer işinizi yaparken üretici, meraklı olursanız ve işinizi severek yaparsanız hem işinizden zevk alırsınız, hem de daha başarılı olursunuz. Ayrıca ilgi alanlarınızı da işinize yansıtabilirseniz işinizi zevkli, eğlenceli hale getirirsiniz.

10. Bakış açısı kazanın: Bugün tüm yaşamınızın sadece bir günüdür. Bu nedenle hayatınızda yaşadığınız olumsuzluklara değil, olumlu olaylara odaklanın. İşte de problemleri çözmenin ne kadar sıkıcı olduğunu düşünmeyin, tam tersi zamanınızı işinizin olumlu yönlerine ayırın. Hayatta karnınızı doyuracak yemeğiniz, yaşabileceğiniz bir eviniz ve yapacak bir işiniz varsa şanslısınızdır. Hele bir de sizinle ilgilenen, sizi merak eden insanlar varsa değmeyin keyfinize. Bu nedenle işyerinizdeki küçük problemleri dert etmeyin ve pozitif olun.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Zara’nın hissedarları 75’lik patronu kapıya koydu

İspanyol hazır giyim devi Zara’nın 75 yaşındaki patronu Amancio Ortega, hissedarların kararıyla yönetimi bırakıyor

Dünyanın en ünlü perakende zincirlerinden, İspanyol hazır giyim devi Zara ve Indıtex grubunun yüzde 59.29 ile en büyük hissesine sahip patronu Amancio Ortega, hissedarların kararıyla yönetimden ayrılıyor. 75 yaşındaki Ortega’nın yönetimdeki aktif rolünden ayrılarak yönetim kurulu üyesi olarak görevine devam edeceği bildirildi. Son birkaç yıldır kendini hissettiren şirketteki bu yönetim değişikliği sonrasında yönetime deneyimli ve daha genç birinin getirileceği bildirildi. Şirketin yönetim kurulundan yapılan açıklamada Ortega’nın yerine gelecek ismin mücadeleye açık olan perakende sektöründe sorumluluk ve motivasyon faktörlerine yerine getirebilecek, aynı zamanda yeni fikir ve projelere açık özelliklerde olacağı da bildirildi.

‘KARARA SAYGILIYIM’
Ortega ise yönetim kurulunun aldığı bu karara saygı gösterdiğini açıklayarak bu değişikliğin grup için ‘en iyisi’ olacağını söyledi. Grubun CEO’luğunu ise 2005 yılından bu yana Madrid’te Universidad Complutense’de hukuk eğitimi alan Paul Island yapıyor.

Dünyanın en zengin yedinci adamı
İspanya’nın en zengini olan ve Türkiye’de de yatırımları olan tekstil firması Zara’nın sahibi Amancio Ortega, 30’dan fazla şirketi kontrolü altında tutuyor. 31.1 milyar dolarlık servet ile dünyanın en zenginle listesinin de yedinci sırasında olan Ortega, imparatorluğa dönüştürdüğü Inditex’in başkanı olarak aylık 600 bin euro maaş alıyor. 65 bin kişiye iş verip, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 64 ülkede iş yapan Ortega, servetinin yüzde 87’sini hâlâ kurduğu şirketten sağlıyor.

Kaynak | Sabah
Link:http://www.perakendebulten.com/haber.php?hid=1310984546

Sabri: Çok ilginç bir durum söz konusu. Zara’yı her konuda örnek alan Türk Moda Perakendecileri bakalım bunu da örnek alacaklar mı? Yoksa Patron şirketinden öteye gidemeyecekler mi?