Değerini yitirdiğin yerde, geri kazanamayacaksan durmanın anlamı yoktur.
Güzel Söz: Korku; cesaretsizlik için bir bahane değil, cesaret için bir fırsattır.
Değerini yitirdiğin yerde, geri kazanamayacaksan durmanın anlamı yoktur.
Güzel Söz: Korku; cesaretsizlik için bir bahane değil, cesaret için bir fırsattır.
Yapmak istediğini değil, Yapılması istenileni yap
İnsanın hayal gücünü kısıtlayan, insanın çalışma isteğini azaltan bir kural. Zaten belli bir yerden sonra insan robottan farksız oluyor…
İş hayatında başkasının iyiliği için kariyerini tehlikeye atma.
Bu biraz ağır gelmiş olabilir ama kim bilir yapılan bir hata hep sizin yüzünüze vurulmayacağını….
Her Doğru Her Yerde Söylenmez
Eğer önemli olduğunu düşündüğün bir şey varsa bunu her yerde söyleme. Söylemeden önce, sonrasını düşün. İyi düşün…
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Herşey değişiyor. Değişmeyen bir tek şey bile yok etrafımda. Ben bile değişiyorum. Bir günümün bir günüme uymaması benim için bir değişimdir. Daha dün sistem analisti olarak Assesmentlara girerken, bugün çok farklı bir göreve getirildim. Sanki yeniden işe başlamak gibi bir duygu bendeki. Ama kaygı ile karışık.
Önceki yazımda soruduğum gibi, Bundan 5 sene sonra nerde olmak istiyorum. Sanırım bu sorunun cevabını artık biraz olsun tahmin edebiliyorum.
5 sene sonra, Merchandising’in tüm ayrıntılarını bilen bir analist olmak istiyorum.
Bunu gerçekten istiyor muyum? Evet istiyorum ve bunu yapabilmek için eksi yönlerimi düzeltmek için gerekenleri yapacağım.
Sıkıntılı günler geçiriyorum. Özellikle iş yaşantımda biraz gelecek kaygısı oluşmaya başladı bugünlerde. Bundan 10 sene sonra nerede olmak istediğim konusunda tereddütler yaşıyorum. Şu anki işimi seviyorum fakat yine de bazı sorunlar aklımı kurcalıyor. Kendimi görev adamı olarak tanımlasamda, motivasyon bozukluğu yüzünden verimli çalışamıyorum. Motivasyon… GMY’nin dediği gibi Motivasyon herşeyden önemli. Motive olmuş bir kişi bilgili fakat motivasyonu olmayan on kişiden daha verimli olabilir. Peki beni motive eden ne?
Para, Başarı, İltifat, Mevk, İletişim, Performans, Teknoloji, Tatmin, Yoğunluk, Stres…
Para
Hiç biri demek sanırım ya şükürsüzlük olur yada pilin bittiği andır. Tabiki hiçbiri değil. Hatta belkide hepsi diyebiliriz. Zamansal değişimler motivasyon tanımınıda değiştiriyor. Mesela Para herzaman herkes için bir motivasyon kaynağıdır. Ama ince bir nokta, para almak için mi çalışılır yoksa çalıştığın için mi paranı alırsın. Aynı anlamımı taşıyor bu ikisi? O zaman ayrıntıya inelim. Paranı alıyorsun fakat yaptığın iş seni tatmin etmediğin zaman o para senin için değerini kaybediyor. Yani para almak için çalışıyorsun. Çalıştığın için paranı alırsan, işte ozaman haketmişsindir ki karşılığını beklersin…
Motivasyonumu kaybettim. Her yere baktım ama bulamadım. Bulan olursa haber versin. Yada beni motive edecek şeyi tespit etsin ben sölemeden. Seçenekler açık, ben işe açım. Benim üretmem beklenirken, yetersizliğimin farkına varır oldum. Yetkinliğimi kazanmak beni motive eder. Yetkin olduğum zaman zaten motivasyon kendiliğinden gelir…
Geçtiğimiz Cumartesi başımıza gelen oaly komik olduğu kadar ürkütücü ve bir okadar da ders verici nitelikteydi. O anda o kadar korkutucu olmasada başka zaman ve başka şartlar altınca insanın başına geldiğinde gerçekten tehlikeli sonuçlara neden olabilirdi. Gelelim Hikayemize.
Ömer Erman adındaki çok sevgili üniversiteden arkadaşım haftasonunu geçirmek üzere bize gelmişti. Bende ona, “Gel birlikte Babamların yanına gidelim. Hem havuza falan gireriz hemde balığa falan çıkıp eğleniriz” dedim. O da zaten dünden razı bir modda kabul etti ve beraber Tuzla’ya gittik. Herşey balığa çıkana kadar normaldi. Havuza gitmiş, bol bol yüzmüştük. Hatta Ömer gözlükleri çıkarınca beni algılayamdığı için, deniz canavarı sanırp saldırmış ve havuzun içinde boğma girişimlerinde bulunmuştu. Sonunda havuz sefası bitmiş ve balık çantamızı, benzin depomuzu (!) , su termosumuzu alarak teknenin olduğu yere gittik. Balık tutmak için herşeyimiz bulunuyordu. Yeni aldığım portatif oltayı denemek için mükemmel bir fırsattı.
Babam tekneyi çalıştırdı ve yelkenler fora diyerek yavaş yavaş yola çıktık. Motor pır pır diye yol alırken, bizde üzerimize esen hafif rüzgarla kendimizden geçmeye çalışıyorduk. Yola çıktığıız yer, Tuzla Kum İskelesinin arka tarafıydı ve gitmek istediğimiz yer ise Koç Adası civarlarıydı. Daha önceki deneyimlerimizde güzel istavrit olduğu aşikardı. Tekne ile karadan uzaklaşmaya başlamıştık. Birden aklıma, “Baba, şimdi benzin bitse ve biz burda denizin ortasında kalsak ne olurdu” diye sordum. Bir anda motor istop etti. Ben babam şaka olsun diye yaptı sanıyordum ve gülüyordum. Fakat, benzin bitmişti yada motor bozulmuştu. Motoru çalıştırma girişimlerinde anladımki, gerçekten denizin ortasında kalmıştık. Ömer ile Babamın suçlayıcı bakışları altında daha da açığa sürüklenmemek için çapayı denize attım. Ömer ile Babam, tekneyi çalıştırmaya çalışıyorlar fakat tekne bujileri bozulmuş araba gibi ateşlenmiyordu. Denizin ortasında kalmıştık. Ne adaya yakındık ne karaya. İlginçtir, teknelerin hiç biri yakınımızdan geçmiyor, hepsi uzağımızdan geçiyorlardı. Bu sebeple yardımda çağıramıyroduk.
Babam, teknenin çalışacağına inanıyordu ve ısrarla düğmeye basıyordu, Fakat akünün bitmesi ile artık bunu başaramayacağını anladı. Ben ise can yeleğinin kenarındaki düdüğü çıkarmış yardım düdüğü çalıyor SOS sinyali gönderiyordum. Aklımıza neden Kürekleri almadığımız ve kürekler olsaydı Ömerin bizi 25 beygir gücü ile heryer götürebileceği geldi. Fakat bunu düşünmek için artık çok geç idi.
Gökyüzüne baktığımda bulutların renk değiştirmekte olduğunu farkettim. Hatta havanın hafif rüzgarlanması bu düşüncemi destekliyordu. Fırtına yaklaşıyordu ve etrafımızdan herhangi bir tekne geçmiyordu. Ben, çapayı çekersek karaya doğru sürükleneceğimiz tezini ortaya attım ve bunu hemen gerçekleştirdim. Ömer ise GPRS ile googla bağlanmış ve “Tuzla denizde kaldım” kelimelerini yazarak herhangi bir yardım bulacağını umuyordu. Bu girşimi umutlandırsa da bi işe yaramadı. Ben sahil güvenliği aramamız gerektiğini söylüyordum ama bu babam tarafındna kabul edilmiyordu. Çünkü bir ton safsata yapılacağındna, ehliyet ruhsat gibi denizle ilgili belgelerin isteneceğini anlatıyordu bize. O zaman beklemekten ve kaderimizle yüzleşmekten başka çaremiz kalmamıştı…
Bahsi geçen olay Serkan Abi* ile birlikte Libadiye kavşağından Namazgah’a doğru yürürken gerçekleşmiştir.
Yorucu bir çalışma gününün ardından, Güneşli – Libadiye arası servis yolculuğumuz son bulmuştu. Yolumuz uzun olduğu için ister istemez serviste insanın göz kapakları kapanıyordu. Hatta bazen kükreyerek uyananlar oluyordu. (Ben mi? Ne münasebet) Yere ayak bastığımızda yürünecek 1 km yol yine gözümde büyümüştü. Serkan Abi’yle aynı tarafa yürüyorduk ve yorgun olduğumuz için ikimizde konuşmuyorduk. Yol ayrımı yaklaşmıştı. Ben tünelden geçerek Namazgah’a gidecek, Motoruma binecek ordan 3 km uzaklıktaki evime ulaşacaktım. Serkan Abi ise Yanyoldan devam edecek ve evine ulaşacaktı. Aramızdaki konuşma aşağıdaki gibi gerçekleşti.
Serkan Abi (SA) : Motorla mı gideceksin?
Sabri (S) : Evet abi.
İşte olay burda koptu. Sonradan tam olarak ne dediğini anladığım o cümleyi söyledi Serkan Abi. “Dikkatli Kullan” . Fakat ben nasıl olduysa bunu “Kakti Kula” olarak algılamış ve yetmezmiş gibi “Rusça’da Güle Güle” demek herhalde diyerek “Kakti Kula” diyerek cevap verdim. Serkan Abi normal olarak benim ne demek istediğimi anlamadı ve tekrar etti. “Dikkatli Kullan”. İşte o anda kendime inanamadım. Ve yol boyunca kendime güldüm.
Hadi Kakti Kula Herkese.
* Serkan Abi, aynı şirkette çalıştığımız başarılı bir Proje Yöneticisi.