tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Şoförler, Arabalar ve Yollar – Burak Günbal

Parakende Sistem Profesyoneli olarak sektörde isim yapmış Burak Günbal Bey’in yazısını sizinle paylaşmak istiyorum. Yazı çok etkileyici. Kendisiyle aynı sektörde çalışıyor olmamdan mı yoksa kurumsallaşamayan şirketlerin temel sorunu mu bilmiyorum ama tam yerinde bir yazı olmuş. Kendisine yazısını blogumda paylaşmama izin verdiği için ayrıca teşekkür ederim.

Yazının linki : http://www.perakendebulten.com/haber.php?hid=1305628878

Şoförler, Arabalar ve Yollar – 17/05/2011

Arabanız var, bir de özel şoförünüz; ama vardığınız yerden memnun değilsiniz. Önce arabayı değiştirdiniz. Yenisi de sizi memnun edemedi

Sıra şoföre geldi. Yeni şoför başta işini biliyor gibi gözüküyordu, ancak şimdilerde, onun da sizi götürdüğü yer, önceki ile aynı diye huzursuz olmaya başladınız. Sonra, arabaya biraz takviye yaparsanız, daha iyi olur diye düşündünüz fakat performans istediğiniz gibi olmadı. “En iyisi ben şoföre destek vereyim” dediniz ve sağ koltuğa, takviye yapılan aracınızı tanıyan yeni birisini (co-pilot) oturttunuz. Bu arada masrafınız da arttı. Nereye geldik diye camdan dışarı baktığınızda ise, gördünüz ki yine aynı yere varmışsınız ve onca para boşa gitti diye düşündünüz.

Sinirlendiniz. Mutsuzluğunuzun acısını şoförden çıkardınız. Sağ koltuktaki co-pilot direksiyona geçti. Yine olmadı; aynı yere gidiyordunuz. “Demek normal olan bu” dediniz. Gün oldu, devran döndü; baktınız ki birileri başka yerlere gidiyor ve oraları görenler, vardıkları yerleri tarif ederken, tropik bir sahil kasabasını anlatır gibi heyecanlılar; haliyle yeniden iştahınız kabardı.

“Madem birileri güzel yerlerden bahsediyor, ben de istiyorum” dediniz ve işi en iyi bilen kimdir diye düşünüp, bu sefer işinin ehli olarak bilinen bir taksiciyi, şoför olarak istihdam ettiniz. Garanti olsun diye, bir dolmuş muavinini de sağ koltuğa oturttunuz. O esnada araba da biraz eskimişti. “Madem yapıyoruz, işi tam yapalım” dediniz ve seçimi yeni şoföre bırakıp, arabayı bir daha yenilediniz. Gönlünüz biraz daha rahattı artık. Gün ola, harman ola dediniz.

Harman olmadı. Acaba son şoför, karşının esnafı mıydı? Yoksa bu yakayı bilmiyor muydu? Pencereden görünen manzara, hiç değişmemiş, buna karşın etrafınızda güzel yerlerden bahsedenlerin sayısı artmıştı. Acaba sahte bir cennetin mi peşindeyim diye düşündünüz. Siz düşünürken birileri solunuzdan hızla geçti. Tekrar hırslandınız ve yeni otomobilinize de güvenerek, düş peşine talimatını verdiniz şoföre. Bir süre takip ettiyseniz de, sizi sollayan araç bilmediğiniz bir yola girdi ve korktunuz; çünkü ne haritanız vardı, ne de yol soracak birileri. Sağa yanaştınız yeniden. Acaba yanlış otomobili mi seçmiştiniz yoksa bu şoförlerin hepsi dolandırıcı mıydı? Direksiyona kendiniz geçtiniz. Sonuç?

Aynı, değişmedi.

Çünkü siz sürekli personelinizi ve sisteminizi değiştirirken, sürecinizi yani yolunuzu hiç değiştirmediniz. Aynı yoldan giderek, hep başka yerlere varmayı hayal ettiniz.

Durun, bir nefeslenin; ardından önce hayalinizi tarif edin (vizyon). Araştırın ve yol haritanızı çıkarın (strateji) fakat burnunuzun dikine gitmediğinizden emin olun (yeni yol, yeni süreç/iş yapış biçimi). Evet, bugün beğenmediğiniz noktaya siz dişinizle-tırnağınızla geldiniz (ticari fikir) ama artık asfalt zemine (rekabetin yoğun olduğu pazar) çıkmalı, yarışacağınız pisti seçmeli (segmentasyon), arabanızı (sistem) seçtiğiniz pistin şartlarına uydururken (standardizasyon), aracınıza iddianızı ortaya koyacak bir renk belirlemelisiniz (farklılaşma ve vaad).

Hedefiniz belli, yolunuz doğru ise araç da doğru olur, pilot da.

Çünkü değişim demek, farklı bir yol denemek değilse eğer, sadece sistem ve İK’yı yenilemek, makyajdan öteye gitmeyen teferruattır.

Suyunu: Çalıştığım şirket, sektördeki en vizyoner şirket. Buna eminim. Stratejileri her zaman sektörde yol gösterici olmuştur. O zaman problem nedir? Araba. Arabaya binmek yerine sırtına almak (Sistemi patronun yazmaya çalışması) , motorun hacmi ve bazı özelliklerini öğrenmesi yerine, arabanın motorundaki her bir parçanın detaylarını öğrenmeye çalışmak (Algoritmalarda kullanılan tüm detayları öğrenmeye çalışarak uzmanlık alanın dışına çıkan patron), arabanın daha hızlı gitmesi için yapılan aerodinamik geliştirmeleri önemsememek (yorumsuz), arabadaki problem arayışının sadece bir kaçı. Araba olmadan yürümek zorunda kalırsınız ya da toplu taşıma araçlarına binip herkes gibi olursunuz.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sektörde Matematik 2011 Ardından

İçim hala kıpır kıpırken bu yazıyı yazmalıyım. Anlatmalıyım her şeyi 🙂 Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi Sektörde Matematik 2011 (2010+1) adlı etkinliğe konuşmacı olarak davet edilmiştim. Bu beni onore eden daveti geri çevirmeyerek, 14 Mayıs 2011 Cumartesi günü Eskişehir yollarına düştüm. Tren kullanmadım. Çünkü Tren garına gitmeye üşendim. Halbuki herkes bana neden trenle gelmediğimi sordu. Tabi benimki biraz acemilik sanırım. Ama Askerden kalan bir tren fobim olduğunu düşünüyorum. 3 saatlik yolu Tren ile 8 saatte gitmiştim. Hep öyle olacak sanıyorum 🙂 Kamil Koç rahat hattan aldım biletimi ve sabah 07:00’da yolculuğum başladı. Tek mola ile 4 buçuk saatte Eskişehir’deydim. Otobüs garında (ek alınca çok garip bir kelime oluyormuş gar) indikten sonra Esma Hanım’ı aradım ve 5 dakika geçmeden Recep Bey ile geldiler. İkisi de o kadar nazik ve iyi niyetliydiler ki, kendimi çok özel ve önemli hissetmemi sağladılar.

Bana nereye gitmek ve ne yapmak istediğimi sordular. Ben de “ben misafirim, siz nereye götürürseniz oraya giderim” dedim. Onlar da beni Eskişehir Çağdaş Cam Sanatları Müzesine götürdüler. Sanat Eserleri çok güzeldi ama benim sanat anlayışımda bir sıkıntı vardı. Sanırım 3ümüzde de aynı problem vardı. Ve bir şeyler kırmadan oradan ayrılmaya karar verdik.

Sonra Eskişehir Şelale Park’a gitmeyi teklif ettiler. Tabi ki kabul ettim. Çay içtik konuştuk. Daha doğrusu ben konuştum. Çenemin çok düşük olduğunu en baştan söylemiştim. Çay içtik. Manzarayı izledik. Benim gözlerim deniz aradı. Deniz yoktu. Ama Eskişehir’in farklı bir büyüsü vardı. Tam bir öğrenci şehri. Eskişehir’de öğrenci olmanın güzel olabileceğini düşündüm. Ya da şimdi düşünüyorum. Ve sizi kandırıyorum 🙂 Şelale Park’tan bir resim.

Artık yemek tekliflerini geri çeviremiyordum ve açıkçası karnımda acıkmaya başlamıştı. Tamam, stresliyken çok acıkmazdım ama ÇiBörek’e hayır diyemezdim. (Çiğ börek mi ÇiBörek Mi) Ben 3 tane yerim dedim, Esma 2 tane dedi, Recep’te 3 dedi. Garson madem 8, gelin şunu 10 yapalım dedi ve 10 çibörekimiz geldi. Zaten çok severim, bi de güzel yapmışlardı ki çok beğendim. (O son çiböreği de yemeliydim. Aklım kaldı o son çibörekte 🙂 )

Sonraki durak Anadolu Üniversitesiydi. Yolda Bartu Bey ile Esra Hanım’la tanıştık. Aslında Anadolu Üniversitesi’ne gitme planımız yoktu. Ama geçerken uğradık işte. Tamam güzel üniversite, tamam yeşil (en azından yeşil diyolar, biliyorum renk körüyüm, ağacın gövdesi kahve rengi, çimenler ve yapraklar yeşil. Gelmeyin üstüme) ama üniversiteyi yaşanabilir ve okunabilir kılan, arkadaşlıklar ve eğitim kalitesidir. Ben üniversite yıllarımda bunu gördüm.

Artık gezecek bir yer kalmadı. Programım yaklaştığı için Osman Gazi Üniversitesi’ne doğru yol almaya başladık. Yolun sağında Alis’in Harikalar Diyarı vardı. Bir an beyaz bir tavşanın geleceğini ve benim onun peşine takılacağımı hayal ettim. Ama ben Alis gibi sıkılmıyordum ki, tam tersine çok mutluydum. (bknz. Alice Harikalar Diyarı) Üniversiteye girdik ve Konferans salonun önünde durduk. İçeri girmenin vakti gelmişti. (Bizi oradan oraya hiç sıkılmadan götüren, ismini hatırlayamadığım abiye de teşekkür ediyorum.)

Okula yeni bir kongre merkezi yapılmış. Modern bir bina. Ve içerisi de gayet güzel. (Söyleyecek bir şey bulamadım) Girişte bazı arkadaşlarla tanıştık. (İsimlerini hatırlayamadığım arkadaşlardan özür diliyorum) Sonra Sanatçı Odasına girdik. Burada sanatçı ben oluyorum sanırım. 🙂 Odaya gelen arkadaşlarla sohbet ettik. Recep ve Esma ile okuduğumuz kitaplardan konuştuk. Esma, Şems ve Mevlana hakkında konuştu. Ben Puslu Kıtalar Atlası’nı tavsiye ettim. Recep Açlık Oyunları’nın son kitabını, benim gibi henüz okumadığını söyledi. Kitaplar konusunda ortak noktalarımızı fark ettik 🙂 Şebnem Hanım geldi. Onunla tanıştık. Kendisi 4. sınıf bu sene mezun oluyor. İş ilanları ve mezuniyet sonrası hakkında konuştuk. Konferans sonrasında da muhabbetimize devam ettik. Kendisine de teşekkür ederim hoş sohbeti için.

Ardından saat 16:50’da gonk sesini duydum ve Konferans salonuna girdim. Yaka mikrofonu takıldı, Sunumumu açtım, ismim anons edildi ve sahneye çıktım. İtiraf ediyorum, İlk 5 dakika iletişim kurmakta zorlandım. Kendimi ifade edemedim, heyecandan konuşamadım. Ve bunu da söyledim:) Sonra konuşmaya devam edince sonra açıldım ve bence çok keyifli bir konuşma oldu. Tamam, biraz pot kırdım (Biraz mı? 🙂 ) Fakat ona rağmen, öğrencilerin ufuklarını biraz olsun açabildiğimi düşünüyorum.

Sunumum başlığı, Bilgisayar ve Matematik : Sistem Analizi idi.

Sunumda kısaca şunlardan bahsettim.

  • Ben Kimim
  • Sistem Analisti
  • İş Analitiği
  • Veri Madenciliği
  • Tavsiyeler
  • Sorular (Sorular kısmına vakit kalmadı)

Özellikle tavsiyeler kısmını burada yazmak istiyorum.

  • Üniversite Yıllarının Değerini Bilin
  • Part Time İş Bulmaya Çalışın
  • Ödevlerinize özen gösterin
  • Sunum Kabiliyetinizi Geliştirin
  • Organizasyonlara Katılın
  • Zorunlu değilse bile staj yapın
  • Öğretim Üyelerinizle aranızı iyi tutun
  • Kendinize hedef koyun (Kısa ve Uzun Vadeli)
  • Notlarınızı yüksek tutun
  • Kitaplarınızı asla atmayın
  • Bol Bol Makale Okuyun
  • İşinize yaramayacak şeylerde uzmanlaşmaya çalışmayın
  • Yeni teknolojileri takip edin
  • Eski teknolojileride ısrar etmeyin
  • MS Office konusunda uzmanlaşın
  • Blogları takip edin
  • Sosyal Medyadan kopmayın (Sadece video paylaşmayın)
  • Organizasyonları takip edin
  • İş İlanlarına bakarak kendinizi şekillendirin
  • Öğrenciliğin tadına varın

 
Soru cevap kısmına zaman kalmamış olmasına üzüldüm. Çünkü öğrencilerin sorularının olduğunu düşünüyordum. O sebeple konuşmanın ardından bir süre soru soran arkadaşlarla muhabbet ettik. Arkadaşlar bana Plaket takdim ettiler. Bu plaket benim için çok değerli. Kütüphanemin en güzel köşesine koydum plaketimi 🙂

Recep Bey ve Esma Hanım beni Otobüs Garına bıraktılar. Yola gideceğim için bana tekrar yemek ısmarladılar. Afiyetle tostlarımızı yedik, çayımızı içtik. (2 Çay alabilir miyiz, Çay 3 oldu, Çaylardan biri açık 🙂 ). Otobüs hareket etti ve Eve dönüş yolculuğu başladı.

Benim için mükemmel bir deneyimdi. Yeni yerler gördüm ve çok eğlendim. Ama hepsinden önemlisi, öğrencilerle bir araya geldim. Onlara bir şeyler anlatma fırsatı buldum. Dilim döndüğünce, bir fark yaratmalarını tavsiye ettim. Öğrencilik yıllarında, yapacakları projelerin onlar için referans olacağını anlattım.

Araştırma Görevlisi Zuhal Kurt Hocamıza, Kulüp başkanı Ahmet Gökhan Bingöl’e Esma Taydurdu ve Recep Özbek’e , takım lideri Şebnem Kaya’ya, ilgilerinden dolayı tüm Osman Gazi Üniversitesi Matematik ve Bilgisayar Kulübü üyelerine ve konuşmamı dinleyen tüm katılımcılara teşekkür etmek istiyorum.

tarihinde yayınlandı 3 Yorum

Sektörde Matematik 2011

4 Şubat 2011 tarhinde mail olarak gelen bir davetten bahsetmek istiyorum. Onore olduğum bir davet. Eskişehir Osman Gazi Ünivetsitesi, Matematik ve Bilgisayar Kulübü tarafından organize edilen “Sektörde Matematik 2011” adlı organizasyona konuşmacı olarak çağırıldım.

Organizasyonun sektörleri; bilişim, finans, akademisyen ve eğitim olarak belirtilmiş.
“Bilişim teknolojilerinde ihtiyaç duyulan personel profili, bununla ilgili pozisyonlar, bölüm öğrenci arkadaşlarımızın staj, mezun arkadaşlarımızın işe alım süreçleri ve bölümümüzün avantajları” konularındaki fikirlerimi ve yaşadığım tecrübeleri paylaşmam isteniyor.
Şu anda Parakende Sektöründe Bilişim Teknolojileri kullanmam, bu tanıma uyduğumu gösteriyor. 🙂

Yakın zamanda bu organizasyonda genel olarak neler bahsedeceğimi sesli düşünme tarzında blog üzerinden yayınlamayı da düşünüyorum.

Bu daveti tarafıma ulaştıran Esma Hanım’a ve organizasyon ekibine burdan teşekkürlerimi iletiyorum. Ayrıca bu teklifin tarafıma sunulmasına vesile olan sevgili bloguma da teşekkür ediyorum 🙂

Organizasyon Hakkında Bilgi İçin Facebook sayfasına bakabilirsiniz.
Link

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sosyal Ağların Tehlikeleri

ntvmsnbc haber sitesinde okuduğum bir haberi paylaşmak istiyorum

Facebook’a üyeleri ileride pişman mı olacak?

Google’ın CEO’su gençleri uyararak ileride Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine koydukları fotoğraf ve kişisel bilgiler yüzünden pişman olabileceklerini söyledi.

Çağımız özellikle de son 10 yıl mahremiyetin neredeyse tamamen bittiği zaman olarak adlandırılabilir. Şu günlerde kimi kişisel bilgilerimizi, özel sırlarımızı saklamak için çılgınca çabalayabiliriz ancak çok yakın bir zamanda bu imkansız olacak gibi.

Google’ın CEO’su Eric Schmidt son gelişmelerle ilgili olarak verdiği bir mülakatta, “Ben kamuoyunun her şeyin, her zaman bilinmesini, bulunabilmesini ve kaydedilmesini anladığını sanmıyorum. İleride insanlar bu durumdan rahatsız olup, isimlerini değiştirecek, hatta yeni birer kişilik yaratacaklar” dedi.

Teknoloji meraklısı işverenler, iş başvuruları değerlendirirken, Facebook ve Twitter profillerine de bakmaya başladı.
Haberin devamı ↓reklam

Sosyal ağ siteleri üzerindeki güncellemeleri nedeniyle işinden olan insan sayısının giderek artıyor. Amerikan teknoloji devi Cısco’da işe alınan bir internet kullanıcısı, yeni kabul olduğu işten nefret ettiğini paylaştığı için, işbaşı yapamadan kovuldu.

Schmidt ayrıca gençlerin sosyal paylaşım sitelerine ekledikleri fotoğrafların ve videoların ileride iş ararken kendilerini zor durumda bırakabileceği uyarısını da yaptı.

20 yıl önce bir kişinin profili çıkarmak için çok fazla uğraşmak gerekiyordu ve bu İşin maliyeti de yüksekti. Doğu Alman istihbaratı Stasi’nin bu işle ilgili binlerce çalışanı vardı.

Şimdilerde ise bir gece klübünde hoşlandığınız bir kızın fotoğrafını cep telefonunuzla çektikten sonra imaj tanıma programları sayesinde onun üye olduğu sosyal paylaşım sitelerine ve diğer bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Bu teknoloji şu anda mevcut.

Schmidt de bunu destekleyerek, “14 fotoğrafınızla sizin kim olduğunuzu söyleyebiliyoruz” diyor.

On yıl önce iş yerindeki bir partide sarhoş olunca bu sadece iş arkadaşlarınızın bildiği bir durum olarak kalırdı. Şimdilerdeyse YouTube ve benzeri siteler sayesinde her olay anında tüm dünyada izlenebiliyor.

İnternet’in yaratıcılarınan Robert Cailliau, “Benim Twitter’da, Facebook’ta, Linkedln’da veya benzer bir sitede üyeliğim yok. Onlar ruhunuzu emiyor ve sizin gitmenize izin vermiyor” diyerek insanları uyarıyor.

Ayrıca unutmamak gerek ki Google gibi arama motorları dijital geçmişleri hiçbir zaman silmiyor.

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Vuvuzela Nedir?

Vuvuzela bazen lepatata diye bazen de Güney Afrika Zurnası diye adlandırılan, Güney Afrika yöresine ait üflemeli bir çalgı, 61 cm boyunda ve 100 gram ağırlığındadır. Herhangi bir tuş veya tonlama deliği fonksiyonuna sahip olmayıp, sadece üfleyen kişinin ritmine bağlı olarak ses çıkarır.

Güçlü bir ciğer ve üfleme yeteneği isteyen Vuvuzela’nın çıkardığı ses sis düdüğü ya da fil sesine benzerdir. Sinek ve arı vızıltısına benzetenler de olmuştur. Vuvuzela toplu olarak çalındığında çıkarmış olduğu ses yaklaşık olarak 135 desibeldir.

.vikipedi.

Vuvuzela denilen alet, ilk başlarda çok zararsız gözüken fakat maçlarda tempolu çalındığında çığırdan çıkaran bir sesli çalgı. Gerçi maçları izleyemiyorum ki. Ne alakası var arkadaş. Kumandanın hakimiyeti tabiki bende.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Hedefler ve Değişenler

Bilgisayarımda geçmişe dönük bir arama yaparken, askere gitmeden önce belirlediğim bazı hedeflerin olduğu bir dökümana rastladım.

Tarih: 11 Haziran 2009
Bir liste yapmaya karar verdim. Listenin içeriği satın almak istediklerimi belirtiyor. Şu an başlangıç aşamasında olduğu için, tüm istediklerimi listeleyemeyebilirim. Fakat gün geçtikçe revize edip doğru sonuca ulaşacağım 🙂

1-     HB Tek Kapı Bir Araba
2-     En az 250cc SuperSport ya da Enduru Motorsiklet
3-     Nintendo Wii ve aksesuarları
4-     PS3 ve aksesuarları (özellikle Gitar ve Drum Set)
5-     22” monitörlü bir bilgisayar
6-     2 katlı müstakil bir ev
7-     Agresif Paten
8-     Katı meyve sıkacağı
9-     Sebil su soğutucu
10-   HD202 kulaklık
11-   100hp lik bir sürat motoru

Bugün
Hedefleri incelediğimde, az bir kısmını başardığımı fark ettim. 🙂 HB Tek kapı bir araba alamasamda, dizel otomatik bir araba aldım Allahıma şükür. Ayrıca Katı meyve sıkacağına da sahibim 🙂 Şimdi sıralamaya göre ilk hedefim motorsikletimi geliştirmek. Ama o zaman 250cc yeterliyken şu anda 400cc NX4 Falcon motor alma hedefim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
2 Katlı müstakil bir ev şimdilik hayal olsada, Ağustos ayında bir mani çıkmazsa inşallah kendi evimize taşınacağız. Gerçi şu anda bulunduğumuz siteden çok memnun olsamda biraz bizi aşmaya başladı.
Yaz geldi. Aslında motoru bu aralar alamayacağımı düşünecek olursak, güzel bir spor olarak, agresif paten almak istiyorum. Gerçi agresif olmasa bile fitness paten de olabilir. Bakalım biraz araştıralım.
PS3 ve Wii konusunda fikrim değişmedi ama bunları yeni taşınacağım evde hazılrayacağım oyun odası için saklıyorum. 22” monitor yerine 26” bir monitore bağlanmış bir kasa, Wii ve PS3 olan bir oyun odası. Gerçekten süper olur 😛
Güzel bir plan yapmanın vakti gelmiş. Ben tekrar oturayım bir alacaklar ve yapılacaklar listesi çıkarayım. Ama içine sebil su soğutucu yazmıyım 🙂

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Sosyal Ağların Tehlikeleri – MySpace

Yahoyt.com adresinde çıkan bir habere göre, MySpace üyelerine ait kullanıcı bilgilerini parayı verene satmaya başlamış. Şimdi akıllara şu soru geliyor. Böyle bir şeyi yapmaya hakları var mı? Ne yazıkki var. Çoğumuzun kayıt olurken Tamam diyerek geçiştiği kullanıcı sözleşmesine göre, siteye girilen tüm bilgiler Myspace’e ait oluyor. Bu yüzden kullanıcılarında hiç bir hukuki hakkı kalmıyor.

Kişisel bilgilerin içinde kullanıcılarına ait fotoğraflar, kişisel blog bilgileri, şehir, durum ve kişi hakkındaki görüşler var ve bunlar satış, pazarlama ve anket şirketlerine satılmaya başlandı. Hatta ilk müşteride InfoChims adlı bir firma.

Sosyal ağlar, facebook, myspace, twitter vs. Attığımız her adımdan haberdarlar. Bu bir tehlike değil midir?

tarihinde yayınlandı Yorum yapın

Obsesif Kompulsif

Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB)

Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla suren bir psikiyatri bozukluğudur

Obsesyon Saplantı – Nedir?

Kişinin isteği dışında gelen Kişinin kabul etmek istemediği uygunsuz olarak düşünülen , belirgin sıkıntıya neden olan sürekli düşünceler , dürtüler ya da göz önüne getirilen görüntü seklinde düşlemlerdir.Bunlar Kişinin kendi denetiminde değildir

Kompulsiyon zorlantı Nedir?

Tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sesiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir.
Kompulsiyonlar sıkıntıyı gidermek amacı ile yapılmaktadır , bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedir.Sıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır

En sık görülen depresyonlar pislik ve bulaşma korkularıdır (dokunulan yere mikrop , hastalık bulaşacağı seklinde ) , yineleyen kuşkular ( elektriği acık bırakılıp bırakılmadığı gibi bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda tereddüt etmek gibi ) , bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmasına gerek duyma , saldırgan korkunç dürtüler ( kendine veya çevresine zarar verme , yaralama düşünceleri , çevresindekilerin basına bir kaza geleceği çevresindekilere kotu , uygunsuz şeyler söylenebileceği düşünceleri gibi ) ve cinsel düşüncelerdir ( gözünün önüne tekrarlayarak gelen cinsel görüntülerdir).

Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir , ellerini , vücudunun diğer bölgelerini deterjanlarla yıkayıp , cildine zarar verebilir , her gün temizlik yapıp , herkesi kendi kurallarına uymaya zorlayabilir, ibadetlerini tam olmuyor veya yanlış yapılıyor diyerek tekrar tekrar yapabilir , belli yerlere basmadan yürümeye çalışıp , yolunu uzatabilir , yakınlarının veya kendisinin basına kotu bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ) , bir şeyi yapıp yapmadığını , olup olmadığını defalarca başkasına sorma gibi , kendini üzen bir düşüncenin etkisini gidermek için ısrarla dua etme veya başka bir şey düşünme ihtiyacı gibi durumlar gözlenebilir.

Ne sıklıkta görülür?

%1-1,8 arasında görüldüğü saptanmıştır.Hafif şekilleri de dahil olmak üzere hayat boyu rastlanma orani %5,9 olarak bulunmuştur.

Obsesif kompulsif bozuklukta başlangıç yaşı

Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında baslarken çocukluk yaslarında da başlayabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yasinden önce baslar.% 15 ten az vakanın ise 35 yas sonrasında başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır

Kalıtımın rolü var mıdır ?

Bu kişilerin birinci derece yakınlarında % 35 oranında benzer bir rahatsızlığa rastlanmıştır.

Hastalık nasıl başlamakta ve sürmektedir ?

Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir. % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir. Zaman zaman artıp, azalmalar seklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir. Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiğinden bahsedilmektedir

http://www.psikiyatrist.net/

blog notu: itiraf etmeliyim ki, bu yazıyı okurken sinirlerim bozulup güldüm. Obsesyon asrın hastalığı niteliğindedir. Tedavisi çok zor olmaktadır. Profesyonel bir yardım gerekmektedir. Kişinin kendi kendine çözmesi gibi bir alternatif de vardır. Telkin yöntemi ile kişi obsesyonlarını durdurabilir. Fakat bunun zararları da bulunmaktadır.. Obsesif insnaların bir anda tüm kalıpları kırması durumunda bir boşluğa girmesi kaçınılmazdır. Teoman’ın şarkılarının birinde “Çizgilere basmadan yürümeye çalışan insanlardan” dediğini hepimiz biliriz. Dikkat edilesi bir hastalıktır. Allah hepimizi şeytanın vesveselerinden korusun.