Çok çalışıyorum, çok yoruluyorum, öldüm, bittim gibi cümleler duymayacaksınız bu yazımda. Bu yazımda şu anda çalıştığım şirkete nasıl girdiğimin hikayesini bulacaksınız.
2007 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra önümde 2 yol vardı. 1 üniversitede kalarak akademisyen olmak, 2 iş hayatına girip çalışmak. Ben ikisini birden yapmayı tercih ettim. Hem yüksek lisans yapıyor hem de çalışıyordum. Tabi bu uzun sürmedi. Zaman geçtikçe işlerin temposundan dolayı okula gidemedim ve en sonunda da kaydımı sildiler 🙂
2007 yılı benim için dönüm noktası niteliğindedir. Yeni mezun olan bir kişinin öz güveni ile caka satmaktaydım. Şirketlerin benim için sıraya girdiğini düşünür ve acaba hangisini seçmem gerektiğini bulamazdım. İlk iş görüşmemde şefkat tokatını yanağımda biraz hissetmiştim ama bunu yine hayra yormuş ve “onların kaybettiğini” söylemiştim.
Günlerden bir gün üniversiteden bir arkadaşım bana LC Waikiki adlı firmada çalışmak isteyip istemediğimi sordu. “Peh” dedim. “Bu saatten sonra mağazalarda ürün mü satacağım” ya da “Üretim ile ilgilenmiyorum” gibi çok amatörce cevaplar verdim. Arkadaşım en azından bir iş görüşmesi ayarlayabileceğini söyledi. Ben, sırada bekleyen bu şirketi de görmeliyim diyerek görüşmeye gittim. Bir iş görüşmesinde yapılmaması gerekenler listesinde ilk 5 sıradaki her şeyi yaptım diyebilirim. Salaş bir kıyafet giydim, CV’mi bile yanıma almadım ve bunun gibi garip davranışlar. Altı üstü pantolon üreten bir firma ile görüşecektim. Ne gerek vardı? Sonunda tabi görüşmeye giremedim. Çünkü arkadaşım beni uyardı ve eve gidip biraz çalışıp gelmemi istedi.
Ben o kapıdan bir defa girmiştim ve adamların üretim yapmadığını görmüştüm. Koca binada bırak üretimi depo bile yoktu. Peki bu kadar adama bu binada ne yapıyorlardı? Sanırım bu şirketi biraz daha yakından tanımam gerekiyordu. Eve gittim. İnternette kısa bir araştırma yaptım. Güzel bir kuruluş hikayesi, yüksek cirolar, pazar liderliği… O anda bir aydınlanma yaşadım. Bir şirket bunları başarabiliyorsa, demek ki arkasında çok büyük bir mimari ve operasyon olmalıdır. (Arkadaşım bu aydınlanmayı yaşamak için internete mi girmen gerekiyordu?) Bir sonraki görüşmeyi 1 hafta sonraya ayarlamıştı arkadaşım. Sadece 1 hafta. Hemen hazırlıklara başladım (Tabi tabi) İş görüşmesinde kiminle karşılaşırsam karşılaşayım onu etkilemeliydim. İnternette etkili CV diye aratmaya başladım. İlham aldığım yerler oldu. Ve sonra şu CV’yi hazırladım. http://suyunu.com/CV/ Bu CV’yi ufak kişiye özel CD’lere yazdım. Sonunda görüşme günü geldi çattı. Kimle görüşeceğimi bilmiyordum ve sormak da aklıma gelmemişti. Analayacağınız amatörlük diz boyuydu 🙂 Zamanında gelmiştim ve çok kısa bir beklemenin ardındna görüşme yapılacak odaya girdim. Odada 2 kişi vardı. Biri açık tenli hafif yapılı, diğeri esmer ve zayıfçaydı. Sonrasında bir kişi daha geldi ve 3 kişi oldular. Şansıma görüştüğümüz odada projektör vardı ve CD’mi takıp kendimi anlatmaya başladım. Gayet rahat bir tavır sergiliyordum ta ki Lisans projemi açıp anlatmamı isteyinceye kadar. Şaşırdım ama şakınlığımı gizleyerek projeyi açıp anlatmaya başladım. Tam detaylandırmadan kapatacakken, “Exponential Smoothing nedir?” sorusu geldi. Haydaaa dedim ne oluyor. Anlattım. Konuyu kapatmaya çalışırken “Regresyon Nedir? Nasıl bir uygulama yaptın?” sorusu geldi. Teknik terimlerle anlattım ve karşılıklı modelleri tartışmaya başladık. 5-10 dakikanın ardından görüşmenin bitiş zamanı gelmişti. Herkesi selamladım ve arabaya binip eve geldim. 2 hafta sonra üniversiteye E-60 ile giderken telefonum çaldı. Açtım ve görüşmenin olumlu geçtiğini ve şu maaş ile kabul edersem önümüzdeki hafta başlayacağımı söylediler. Hemen kabul ettim. İkiletmedim. Hani sırada bir sürü şirket vardı? Hani herkes beni almak için bekliyordu? Hayırlısı dedim iç sesime.
05.11.2007 tarihinde Sistem Analisti olarak işe başlamıştım. İşe ilk başladığım günü hatırlıyorum. Çalıştığım ofis Bilgi İşlem departmanın içindeydi. Ofisin içindeki Bilgi İşlem yazısı o kadar afilli gelmişti ki hayallerim gerçek olmuştu.
İşe ilk başladığımda hala öz güvenim çok yüksekti. Her şeyi ben biliyordum ve şirketi kurtarmak için kollarımı sıvamıştım. Ama tavuğun bacağı hiç de öyle değildi. (ya da hindinin miydi) Her geçen gün şok üzerine şok yaşıyordum. “Adamlar yapmış abi“, “Vay be“, “Sisteme bak“, “Bu da mı gol değil” gibi tepkilerle her gün yeni bir şey öğreniyordum. Gün geçmiyordu ki yeni bir şey öğrenmeyeyim. Özellikle Tahmin konusunda kendimi uzman gören ben, tahminin sadece çok ufak bir kısmını bildiğimi görüyordum. Yöneticilerimin ve çalışma arkadaşlarımın hepsi ayrı bir derya idi, ne zaman bir şey sorsam cevap alıyor ve gelişimime katkı sağlıyorlardı.
Tam bir Dunning-Kruger Efect örneğiydim
Bugün LC Waikiki‘ye başlayalı neredeyse 7 sene oldu. Yüzlerce insanı tanıdım, onlarca yönetici ile çalışma fırsatım oldu. Şu anda Türkiye’nin en donanımlı 9 kişiden oluşan Analitik ekibini yönetmekteyim. LC Waikiki bugün 20 ülkede 450’nin üzerinde mağazasıyla Türkiye’nin gururu olurken, 2023’te Avrupa’nın en başarılı üç giyim perakendecisinden biri olmayı hedefliyor. Ben bu hedefi başaracağımıza inanıyorum. Çünkü LC Waikiki çalışanlarına değer veriyor, çünkü LC Waikiki müşterisine değer veriyor, ülkesini seviyor, teknolojiyi kullanıyor, inovasyondan vazgeçmiyor.
LC Waikiki! Seni seviyorum 🙂
Not: İş görüşmesindeki kişilerin kim olduğunu işe girince öğrendim. Biri Genel Müdür Yardımcısı, diğer ikisi Sistem Geliştirme Yöneticisi. Bu bilgiyi görüşme öncesinde bilseydim o kadar rahat olamazdım sanırım 🙂 Değerli Eski Yöneticilerim Osman Bey, Serkan Bey ve Cemil Bey’e selamlarımı iletiyorum. İyi ki beni işe almışsınız, iyi ki bu ailedeyim.