Biraz düşünelim bakalım, geçmişte beni etkileyen hangi oyunlar vardı. Hımmm.. Aslıda bu soruyu sorduğumda aklıma ilk olarak Final Fantasy 8 adlı oyun gelir. Şimdi de o geldi ama belki başka oyun gelir dedim ama gelmedi. Gerçi Shadow Dancer adlı mükemmel amiga oyunu da gelmedi değil. Dur gelmişken resmini ekliyim 🙂
Gelelim içinde fantezi geçen oyunumuza. Final Fantasty VIII…
Playstation (1) oynadığım günlerdendi ve babam yeni işine geçmiş olsa da sık sık karşıya giderdi. Eminönüne gittiği bir gün elinde tam 5 clik bir oyunla çıkagelmişti. ilk defa 5 cdlik bir oyun gördüğüm için şaşırmış ve hemen gri makinaya koyup oynamak istemiştim. Olay kopmuştu. O yıllarda Final Fantasy deki gibi bir intro demosu görmemiştim. Ağzım açık kalmıştı ve işte oyun bu dedim. Ama oyun başladığında ilk defa bir Turn Base Battle (Sıra Tabanlı Savaş) Sistemli bir oyun oynamaktaydım. O zamanlar istediğiniz zaman interneti açıpta, “Ya bu neymiş bir incelemesini okuyayım” yada “Dur tam çözümü vardır, biraz okusam anlarım” gibisinden bir cümle kuramıyordunuz.
Biraz oynadıktan sonra oyun çok fazla sarmadı ve bir köşeye attım. Ta ki, evde yapacak birşey bulamayınca bu oyunu oynayana dek. Final Fantasy VIII’in, benim için bir oyundan öte birşey olduğunu, karakterlerini kişiselleştirerek mistik bir hayal dünyasına yolculuk edeceğimi sonradan anlayacaktım. Ayrca size ne kadar inandırıcı gelir bilmiyorum ama bu oyun sayesinde İngilizcem bir hayli gelişmişti.
İsminiz nedir?
Karakterleri kişiselleştirmemin birincil sebebi, ana karakter olan Squall’ın ismine oyun başlarken Sabri demiş olmamdan kaynaklanıyor. Ve artık ben oyunun içindeydi.
EksiSozlukten:
ps versiyonu, sabahlara kadar deliler gibi oynatabilirliği olan bir oyundu. muhteviyatındaki kart oyunu* da apayrı bir güzellikti. bazen uzun diyaloglarını tam olarak anlayabilmek için ingilizce sözlüğe başvurur, evdekilere de ingilizcemi geliştiriyorum diye şekil yapardım.
Devamı Bir Başka Gün…